Assassin’s Creed serisinin satış rekorları kıran 12. ve son çıkan oyunu Assassin’s Creed Valhalla’nın ilk DLC’si Wrath of the Druids’i daha önce oynamıştık. Oyunun ikinci ve planlanan son DLC’si Siege of Paris’i de atlasak olmazdı elbette.
Wrath of the Druids ile bizleri İrlanda topraklarına ve şehir krallıklarına götüren oyunumuz yeni DLC ile Vikinglerin ilk kez Paris’e girişini ve orayı kuşatmaya çalışmasını konu alıyor. 9. Yüzyıl Fransa’sında, Avrupa’nın o döneminde her yerinde görülebilen standart bir tiran olan Şişman Kral Charles’ın yayılmacı politikalarını durdurmaya, hatta Paris’i ele geçirmeye çalışacağız.
ZİYAFET
Yaklaşık 10 saatlik bir oynanış süresi olan DLC’miz yine İngiltere’deki Viking yerleşkemiz Raventhrope’ta başlıyor. Standart bir ziyafet seçerken Eivor, gelen bir haberle yüzlerce yıldır dağınık olan Fransa topraklarının Şarlman’ın torunu, Şişman Charles lakaplı III. Charles tarafından birleştirildiğini ve Paris dolaylarındaki Vikingleri taciz ettiğini öğreniyor. Bu agresif ilerleyişin günün birinde İngiltere’yi, dolayısıyla daha yeni yerleşik hayata geçmiş Vikingleri de tehdit edeceğini düşünen Eivor, bu şişman krala haddini bildirmek üzere Fransa’ya doğru yola koyuluyor. Peki gittiğimize değecek mi? Öncül Tapınakçılar (Proto-Templars) olarak adlandırdığımız Order of the Ancients’ın bir üyesi olduğu bilinen Şarlman gibi deli torunu da bu örgütün üyesi çıkacak mı? Göreceğiz.
TATMİN ETMEYEN COĞRAFYA
Wrath of the Druids ile İrlanda’nın o muhteşem yağmurlu, sisli ve yeşil ilkbahar coğrafyası muhteşem bir şekilde tasarlanmış ve oyunculardan yüksek not almayı başarmıştı. Ancak aynı şeyi Fransa için söyleyemeyeceğiz. Neden mi? Bariz aslında. Gerçekte de Fransa topraklarından coğrafya ve bitki örtüsü olarak İrlanda’nın mistik doğasını beklemek doğru olmaz. Tasarımcılar da bu minvalde çalışarak ana oyunda gördüğümüz İngiltere topraklarından çok da farklı olmayan bir ülke çıkarmışlar.
ASİ GÖREVLERİ
Bu kadar kısa sürede tüm ülkeyi birleştirmeyi başaran bir kral varsa tabii ki de isyancılar da olmazsa olmazımız. Fransa topraklarında ilk tanıştığımız kişilerden biri olan Pierre, bu isyancı grubunun başı olarak bize eski Assassin’s Creed oyunlarındaki “yap bitir” tarzı hızlı yan görevler sunuyor. Yerel isyancılarla çıktığımız bu görevleri tamamlayabilmek için belli şartları yerine getirmemiz gerekiyor. Karşılığında ise yeni bir para birimi olan Silver Denier veriyor. Bu gümüş sikkelerle yeni DLC ile gelen silah ve zırhları satın alabiliyor, güçlendirebiliyoruz. Görevlerde belirtilen şartlardan ne kadar fazlasını yerine getirirsek o kadar çok ödül kazanıyoruz. O yüzden bu asi görevleri kısa gözükse de oldukça eğlenceli vakit geçirmenizi sağlıyor ve eski “suikastçı” esintileri estiriyor.
Bu görevlere beraber çıktığımız asileri ise yine bu görevlerden kazandığımız gümüş sikkelerle geliştirebiliyor, sayılarını artırabiliyoruz.
Her asi görevi tamamladığımızda Fransa’daki kötü şöhretimiz yayılmaya başlıyor ve bu da bize Infamy Level kazandırıyor. Maksimum dördüncü seviyeye kadar ulaşabiliyoruz ve her seviyede yeni silah ve zırh parçaları seçenekleri sunuluyor.
YETENEK AĞACI GÜNCELLEMESİ
Bana göre Valhalla’nın en sevilesi özelliklerinden biri olan genişletilmiş yetenek ağacı, bu DLC’miz ile de daha geniş bir yapıya kavuşuyor. Wrath of the Druids ile genellikle daha pasif ve defansif yetenekler sunan yeni yeteneklerimiz, Siege of Paris ile daha ofansif ve agresif yetenekler sunuyor. Ancak fazla heveslenmeyin derim çünkü 10 saatlik bir sürede fazla yetenek puanı kazanamayacağınız için ağacımıza çok fazla sayıda yeni yetenek eklenmemiş.
INFILTRATION MISSIONS – İÇERİ SIZMA ALTERNATİFLERİ
Oyun süresini uzatmak için oyuna suikast hedeflerinize yaklaşabileceğiniz birden fazla “gizemli” yol eklenmiş. Normalde eski oyunlarda da gördüğümüz bu mekanik, zamanınızdan çalmak üzere biraz daha zorlaştırılmış. Örneğin bir rahibi ortadan kaldırmanız gerektiğinde yaklaşık altı farklı kişiyle konuşup -ki bunların arasındaki mesafeyi söylemiyorum bile- alternatif bir sızma planı elde edebiliyorsunuz. Ancak bu tarz “uzatmaları” seven oyuncular için kesinlikle güzel bir eklenti.
YENİ SİLAH TÜRÜ – BÜYÜK ORAK
Wrath of the Druids’te tek elle kullanılabilen oraklarla tanışırken Siege of Paris’te de çift elle kullanılabilen oraklar mevcut. Büyük orakların kullanımının tek elli muadillerine göre çok daha keyifli olduğunu söylemeliyim, zaten DLC’lerle birlikte tüm oyunu aynı mızrakla bitirdiğim için oldukça eğlendim.
YENİ TAPINAKÇI ÖRGÜTÜ – BELLATORES DEI, TANRI’NIN SAVAŞÇILARI
Son üç oyundaki senaryolar bizleri modern Assassin ve Templar çatışmasından uzağa çekiyor gibi gözükse de aslında köklerine iniyor. Proto-Assassin ve Proto-Templar dediğimiz, bu iki örgütün ilk adımlarını atan erken dönem tarikatların zaman içinde devinim kazanarak günümüzdeki hallerine evrilmelerini izlemek bana göre son derece keyif verici.
Siege of Paris’te de karşımıza Bellatores Dei çıkıyor. Tarihte de Isidore adıyla bilinen yazar ya da yazarlar, Fransa’nın sapkınlığa ve günaha battığını düşündükleri için rahiplere ve piskoposlara tam yetki ve dokunulmazlık verilerek bu sorunların ortadan kaldırılabileceğini bildiren manifestolar yazıyor. Biz de bir yandan Vikingler ve Şişman Charles arasında savaşsız, dengeli bir müzakere ortamı kurmaya çalışırken, diğer bir yandan da Fransa’yı bağnaz Hıristiyanlığa boğmaya çalışan Bellatores Dei ile uğraşıyoruz.
TOPARLARSAK…
Sonuç olarak selefi Wrath of the Druids’e göre daha hızlı, daha çok seçenekli ve verdiğiniz kararlara göre pasifleşen ya da agresifleşen bir DLC ile karşı karşıyayız. Efsanevi Viking Ragnar Lothbrok’un bir çuval gümüşe Hıristiyanlara sattığı Paris’e bu sefer yağma yapmak için değil, savaşı önlemeye çalışmak ve gerekirse her iki tarafla iş yapmak üzere girdiğimiz için farklı bir atmosfer yaşıyoruz.