Dragon Age: The Veilguard İncelemesi

Merhabalar sevgili Wallbang okurları, umarım hayatınızda her şey dilediğiniz şekilde ilerliyordur. Yazıyı, henüz çıkmadan tartışmalara yol açan Dragon Age: Veilguard incelemesine hoş geldiniz diyerek açmak istedim. Sonra birden fark ettim ki son zamanlarda bu kalıbı çok duymaya ya da kullanmaya başlamışım. Örneğin Final Fantasy XVI incelememde de bolca, hayranları bu bir Final Fantasy oyunu değil diyor gibi cümlelere yer vermiştim.

Şöyle bir dönüp bakınca topluluk olarak en son hangi oyun yüzünden tartışmadık ve ikiye bölünmedik hatırlayamıyorum. Dragon Age: The Veilguard da bizi yanıltmayarak bu oyunlardan biri olmayı başardı. İlk video ile birlikte bu oyun çok renkli tartışması başlamıştı. Neyse ki bu başlık medeni bir şekilde tartışılıyor ve insanlar kendini düzgünce ifade ediyordu. Bu durum pek de uzun sürmedi ve Veilguard’dan paylaşılan o meşhur “cinsiyet konuşması” sahnesi ile oyuncular ikiye bölünerek birbirilerine saldırmaya başladı. E bu gündem biz oyunculara yeter mi? Yetmez tabi. Daha bunun dumanı üstünde tüterken bu sefer de henüz çıkmamış Avowed oyuncuları ikiye böldü. Bazen konular benzer bazen tamamı ile birbirinden farklı olsa da bu işlerin tamamen oyunlardan bağımsız olarak insanların hayattan keyif almayı unutmasına bağlı olduğunu düşünüyorum.

Wallbang Gaming Network

Bioware, eğer Mass Effect Legendary Edition’ı saymazsak, iki büyük mağlubiyet sonrası tekrardan karşımıza çıktı. Hem Mass Effect Andromeda hem de Anthem beklentilerin tavan olduğu ve tüm oyuncuların iyi olacağına inandığı oyunlardı. Andromeda, belki de tüm zamanların en iyi oyun serilerinden birisinin mirasını devam ettirecekti. Sonucun ne olduğunu ne yazık ki hepimiz biliyoruz. Gelelim Anthem’a. Gösterilen videolar, paylaşılan bilgiler hayli ilgi çekiciydi ve doğal olarak hepimizin oyuna karşı iştahı kabarmıştı. Açık dünyası, uçabilmek ve Bioware üçlüsünün birleşme hayali bile dudak uçuklatır cinstendi. Ne yazık ki bunun için de sonucun ne olduğunu hepimiz biliyoruz. İki oyun içinde türlü türlü sebepler sayabiliriz ama artık onlar için her şey çok geç. Şimdi zaman Dragon Age: Veilguard’ı irdeleme zamanı, şimdi zaman Bioware’in geri dönüşünü haykırma zaman, şimdi zaman Rol Yapma Oyunu nasıl yapılır dersi verme zamanı!!!

Gaza geldiniz mi? Gelmeyin çünkü ne yazık ki Veilguard’ı incelemek dışında yukarıda bahsettiğim diğer şeyleri yapamayacağız. Buradan bakınca tablo Anthem ve Andromeda’ya oranla çok çok pozitif olsa da henüz tam bir geri dönüş ve güven tazelemeden söz edemeyiz. Rol yapma oyunu meselesine ise dilerseniz biraz sonra değinelim.

Neler oluyor burada?

Aslında inceleme yazarken en zorlandığım kısımlardan birisi hikaye ve onun detaylarıyla alakalı bilgi vermek. Spoiler içeren bir yazı hazırlamak istemediğimden zaman zaman çok kısa kesebiliyor ve bazı anlatılası detayları da halı altına gönderebiliyorum. Gelelim Dragon Age: Veilguard ne anlatıyor kısmına.

Oyunda çokça bahsi geçen ve fiziki yaşam ile Fade olarak adlandırılan ruhani yaşam arasındaki perde yani Veil büyük bir tehdit altında. Bazılarınızın Dragon Age: Inqusition’dan hatırlayabileceği Dread Wolf lakaplı Solas, şeytani varlıkları dünyaya salmak pahasına Veil’ı yok etmek ve Fade ile dünya arasındaki bağı yok ederek tanrılardan sonsuza tek kurtulmak istiyor. Hikayemiz aslında tam da burada başlıyor. Solas’ı bulmak için usta bir iz sürücüye ihtiyaç duyan ekibimizle bir barda insanları sorgularken tanışıyoruz. Bundan sonra ana karakterimiz Rook, yanına yoldaşlarımız Varric ve Harding’i alarak Solas’ı aramaya devam ediyor. Çok sürmeden Solas’ı Veil’in etrafında ritüel gerçekleştirirken görüyoruz. Varric, ritüeli durdurmak için eski dostu Solas ile konuşmaya gitse de işler pek beklediği gibi gitmiyor. Solas ve Varric arasında bir arbede yaşanıyor ve Varric yaralanıyor. Bunu gören ekibimiz ritüeli durdurmak için Solas’a karşı bir saldırı yapmaya çalışıyorlar. Solas’a müdahale etmemiz esnasında Veil kurtulsa da Elgar’nan ve Ghilan’nain adlı iki “Elder God” serbest kalıyor. Tahmin edeceğiniz üzere sonrasında hikaye bu iki tanrının tüm yaşamı ve Veil’i tehdit etmesi üzerine şekilleniyor.

Rook da kim?

Hikayeden bahsederken gözünüzden kaçtıysa diye bir hatırlatma geçeyim ana karakterimizin ismi Rook. Bu size normal görünse de bence hiç değil çünkü oyun başlangıçta bir isim seçtiriyor ama sonra bunu bir daha anmıyor. Bırakın bir rol yapma oyununu hangi tür olursa olsun koyduğum isim yerine başka şekilde seslenildiğini ilk kez görüyorum.(Aslında South Park Stick of Truth’ta da koyduğumuz isim kullanılmıyordu ama orada bunu bir hikayeye bağlamışlar ve Eric Cartman sayesinde eğlenceli hale getirmişlerdi.)

Bu duruma bir süre sonra alışırım diye düşünüyordum ama ne yazık ki her defasında canımı sıkmayı başardı. Basit bir şey gibi dursa da öyle ya da böyle kişiselleştirdiğim karakterim için koyduğum ismi hiç duyamamak henüz başlangıçta oyunun hanesine bir eksi yazdı.

Ne zaman Rol Yapacağız?

Hazır daha koyduğumuz ismin bile esamesinin okunmadığından bahsetmişken Dragon Age: The Veilguard bir rol yapma oyunu mu değil mi meselesine de değinelim. Hızlı bir soru. Dilediğiniz ve size koymanız söylenen ismi bile kullanamadığınız bir rol yapma oyunu olur mu? Efendim, duyamadım? Ben de aynı fikirdeyim arkadaşlar. Tabii ki bu konuyla alakalı biraz daha konuşacağız fakat durum işte bu kadar ortada.

İsim meselesinden yeteri kadar yakındığıma göre gelelim Veilguard’ın neden vadedilen ya da oyuncular tarafından beklenilen rol yapma oyunu olmadığına. Bu arada normal şartlarda bir oyunu falanca türden değil gibisinden eleştirmek dünyanın en saçma işi fakat vaatler doğrultusunda anlatılanlar pek ortaya çıkmadığı için bu konu üzerine konuşuyoruz aslında.

Oyuna bir sınıf ve ırk seçerek başlıyoruz. Sınıf seçimi(ben tercihimi mage’den yana kullandım.) birkaç basit diyalog dışında hikayeyi ve o dünyadakilerin size yaklaşımını pek etkilemiyor. Bu seçimin farkını ortaya koyduğu yer tahmin edilebileceği üzere aksiyon sistemi ve yetenek ağacı olarak öne çıkıyor. Bu bence doğal en azından kabul edilebilir bir akış.

Irk seçiminin ise bana göre oyunu daha kökten etkilemesi gerekir. Konuştuğumuz yapım bir rol yapma ise geçmişimin o dünyadaki yerimle alakalı bazı değişimler karşıma çıkarmasını beklerim. Örneğin bazı ırkları takımıma katamama ya da kattığımda takım içerisinde bazı dengelerin sarsılması gibi. Buna ek karşıma çıkan diyalogların sadece görünürde değil de gerçekten akışı ve karşıma çıkan karakterlerin oyundaki sürelerini değiştirecek tarzda farklılık göstermesini isterim. Gel gelelim Dragon Age: Veilguard’da bu kısım da tıpkı sınıf seçiminde olduğu gibi baya bir yüzeysel işlenmiş. Dış görünüş dışında hikayeye ve deneyime kattığı efektif bir şey ne yazık ki yok.

Bunlar başlı başına rol yapma deneyimini zedeleyen şeylerken bir de aldığınız kararların pek de önemli sonuçlarının olmaması bence bu tartışmaya son noktayı koyan şey oluyor. Örneğin ekibimizdeki iki ismin şehirlerine aynı anda saldırı düzenleniyor ve bu arkadaşlarımız bize şu sebepten dolayı acele etmeliyiz yoksa şehrim şöyle düşer insanlar böyle yok olur gibi başlıkları sıralıyorlar. Ben de doğal olarak gerildim ve kendimce en mantıklı olduğunu düşündüğüm kararı vererek arkadaşlarımdan birisine yardım ettim. Yardımı seçtiğim bölgedeki işimiz bittikten sonra diğer arkadaşımızın bölgesine gidiyoruz ve oradaki yıkıma şahit oluyoruz. Bu tarafı böyle derbeder görünce biraz üzüldüm aha dedim Neve, artık beni sevmeyecek ya da bu şehrin halkı bana karşı taraf alacak. Fakat pek de öyle olmadı. Neve, ufak bir sitem etti, 2-3 bölüm kadar kendi şehrinde takıldığı için bizimle görevlere gelemedi ve hepsi bu kadar. Onun  şehri yerine başka şehre yardımcı olmam ve onun halkının büyük zarar görmesine rağmen verdiğim kararın sonucu neredeyse koca bir hiç oldu. Açıkçası böyle kritik bir seçim sonrası biraz daha büyük sonuçlarla karşılaşmak isterdim.

Çok olumsuz gidiyorum gibi göründüğünün farkındayım fakat bir önceki başlıkta aslında Dragon Age: The Veilguard’ın neden bir rol yapma oyunu olmadığından bahsettiğim. Bu bir olumsuzluk mu yoksa değil mi tamamen sizlerin takdirine kalmış bir durum. Ben gerçekten bir şeyleri değiştirebileceğim ve gidişata benim karar verebileceğim bir oyun beklentisiyle ekran başında otursaydım bu konuda üzülebilirdim. Gelgelelim bu konudaki beklentilerimi minimize ettiğimden, ismimi kullanamamak dışındaki şeyler benim deneyimimi tümüyle baltalamadı.

Ben seni bir yerden tanır gibiyim?

Ana karakterimiz, isimsiz kahramanımız Rook bir tık ruhsuz bir arkadaş ama diyaloglardaki seçimlerinizle az da olsa duygu ve kişilik kazanabiliyor. Oyundaki diğer karakterlerde ise bu durum daha tekdüze. Benim en sevdiğim karakter bir önceki oyundan da tanıdığımız Solas, namı diğer Dread Wolf oldu. Çünkü Solas’ın yanlış da olsa kendince bir amacı var ve bunun tüm risklerini bilerek motivasyonunu oyuncuya çok iyi aktarabiliyor. Film, oyun, kitap gibi ürünlerde kötü olarak tanıtılan karakterin size bazı değerleri sorgulatabilmesi ya da kendisine hak verdirtebilmesi bence takdir edilesi bir durum.

Öte yandan hem takımımızdaki hem de oyunun dünyasındaki karakterlerin neredeyse hepsi çok sıradan. Bakın özellikle altını çiziyorum burada demek istediğim iyi yazılmış kötü yazılmış karakter değil. Direkt olarak sıradanlıktan bahsediyorum. Sanki bu karakterlere kişilik, bir arka plan öyküsü ya da herhangi bir anlam yüklenmek için uğraşılmamış gibi. Mesela bir örnek vermek gerekirse şöyle anlatabilirim.

Biliyorsunuz oyunda yaşam büyük bir tehdit altında. Etrafı tanrılar basmış ve Veil’ı yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Tehdit büyük. Durum böyle olunca atmosfer ve anlatı ile de bunu hissetmek istiyorsunuz. Qunari ırkından bir ejderha avcısı olan arkadaşımız Taash ile bu yolculukta bize yardımcı olması için bir Necromancer bulmaya gidiyoruz. Eğer bilmeyenler varsa Necromancerların ölüleri diriltme yeteneğiyle tanındıklarını da eklemeden geçmeyeyim. Neyse bu arkadaşımızın yanına gittiğimizde etrafta bir sürü iskelet ve onların diri hallerini görüyoruz. Sonra Necromancer arkadaşımız bize şunu bunu halledelim sonra ben de size yardım edeceğim diyor ve birlikte yolculuğa çıkıyoruz. Bu yolculukta aksiyon anlarında Taash’ın Necromancera seslenmesi gerekiyor ve “Hey dead guy!” yani “Hey ölü adam ya da ölücü adam” gibisinden laubali bir şekilde sesleniyor. Bu bana aşırı derecede MCU filmlerinin zorlama komiklikleri gibi hissettirdi açıkçası. Büyük bir tehdit var ve bizim ekibimizde hala garip şakalar yapma motivasyonu var. Bu ve bunun gibi hem mantık tarafı tartışılası hem de daha önce bunu duymuştum ya da görmüştüm dediğiniz bir çok karakter anı olması sinirimi çokça bozdu. Sonuçta vakit ayırıp bir oyunu oynadığınızda kendinden ve orijinal bir şeyler görmek istiyorsunuz.

İyi bir şey yok mu?

Karşılanmayan beklentiler, garip kararlar ve sıradanlıktan çokça bahsettik. Peki ya aksiyon? Madem bu bir rol yapma oyunu değil, nedir peki? Şöyle söyleyeyim sevgili okurlar, Dragon Age: The Veilguard bayağı bir aksiyon macera oyunu olmuş durumda. Açık dünya aksiyon demiyorum çünkü içinde barındırdığı bir açık dünyası olsa da daha önce kendisinden alıştığımız kadar önemli bir yer kaplamıyor.

Özellikle ana görev akışı oldukça çizgisel ve eğer oyunları konsantre bir şekilde deneyimlemek istiyorsanız bu sizi memnun edecektir. Benim son dönemlerde oyunlarda en şikayetçi olduğum şeylerden birisi, oyun süresini uzatmak için açık dünyalar eklenip deneyimin sündürülmesi. Veilguard ise ana görev akışını, keşfedilebilir açık dünyasından ayrı tutarak hem oynanabilir süreyi arttırmış hem de hikaye odaklı deneyim isteyen oyuncuları memnun etmiş.

Senaryo akışının ve buradaki anlatının çok yavaş ilerlediğini düşünüyorum. Bu kısmın biraz daha kısa olup olayların daha hızlı ve tadında olgunlaşması gerekirdi bence. Burada da gördüğümüz gibi eğer karakterler ya da hikaye başlıklarından birisi aşırı ilgi çekici değilse olayların sündürülmesi pek iyi çıktı vermiyor. Yine de her şeye rağmen genel deneyim olarak değerlendirdiğimde ana görev akışından memnun kaldığımı söyleyebilirim.

Oyunlarda en sevdiğim şey yaldır yaldır hikayeye abanmak olsa da muhakkak keşfedilecek yerlere ve açık dünyasına da şans veririm. Bu Veilguard’ta da sekmedi ve tabi ki o kısımları da oynadım. Hikaye tarafındaki iştahım burada olmasa da görevlerle birlikte gittiğiniz yerlerin sırayla açılması ve oralarda keşfe çıkabilmek iyi hissettirdi. Ortada görmediğimiz bir harita, keşif şekli ya da inanılmaz karşılaşmalar yok, bunu kabul ediyorum. Fakat Bioware, Inqusition’da olduğu kadar olmasa da keşfedilebilir alan tarafında iyi bir iş çıkarmış.

Renkli aksiyonu kim sevmez?

İncelemenin sonlarına yaklaşırken bence Dragon Age: The Veilguard’ın en iyi olduğu başlığa değinme vakti geldi. Dile getirmedim aslında ama Veilguard üzerinden dönen tartışmalardan birisi de oyunun aşırı renkli olduğu üzerineydi. Bence de ciddi bir renk cümbüşü söz konusu fakat bir önceki Dragon Age oyunu da hatırlandığı kadar karanlık tonlarda değildi.

Veilguard’ta ise bu renklilik mekanlara, doğaya, karakterlere ve bence en önemlisi aksiyon tarafına sıçramış durumda. Bu arada yazının başında da bahsettiğim üzere ben Mage sınıfıyla oynadığım için de aksiyondaki renkler dikkatimi çekmiş olabilir. Diğer sınıflarda bu durum ne kadar mevcut pek hakim değilim. Neredeyse sergilediğimiz her atakta yetenek ağacında yaptığımız seçimlere göre yeşil, mavi, kırmızı gibi renklerin en güzel tonlarıyla düşmanlara ulaşması benim çok hoşuma gitti.

Hissiyat olarak güzel olan ve hem yakın hem de uzak mesafeli dövüşte yeterli tatmini yaşatan Veilguard, bunları görsel olarak da destekleyerek en azından beni memnun etmeyi başardı. Düşman çeşitliliğinin yetersizliği ve boss dövüşlerinin yeteri kadar meydan okuyucu olmaması sebebiyle sonlara doğru sıkılmaya başlasam da aksiyon beni sürekli oyunun içinde tuttu.

Ha Gayret Bioware!

Kapanışa gelmişken tüm yazdıklarımızı bir temize çekelim isterseniz. Dragon Age: The Veilguard günümüz oyuncularını mutlu edecek 80-90 puanların yağacağı bir oyun değil. Karşımızda iyi aksiyonu, kalburüstü bir görev yapısı ve sıradan hatta oldukça sıradan sunuma sahip bir yapım var. Açıkçası 70’i verip, boş vakitte ya da indirim dönemlerinde değerlendirilecekler kategorisine eklemeyi tercih ederdim. Bir sonraki incelemeye dek sağlıcakla kalın. İyi oyunlar!

İnceleme

Dragon Age: The Veilguard

7.2 İnceleme Puanı

Bioware beklenen geri dönüşü yapmış olmasa da Veilguard iki büyük facia sonrası iyi bir hamle oldu. Umarım burada yapılan doğrular geliştirilip yanlışlar düzeltilir ve eski güzel günlerine dönen bir Bioware görürüz. Bunun için ne yazık ki biraz daha beklememiz gerekecek.

ARTILAR

  • Dövüş sistemini gayet eğlenceli buldum
  • Oyun optimize ve yükleme süreleri düşük
  • Karakter yaratma ekranı çok başarılı
  • Yan görevler gayet keyifli olmuş
  • Transmog sistemi var

EKSİLER

  • Ray Tracing hiç optimize değil
  • Yan karakterler bir öyle bir böyle, bir kısmı özensiz.
  • RPG ögeleri zayıf, oyun aksiyona dönmüş
  • Konuşmalar kendisini okutturmuyor, vasat

İnceleme Başlıkları

  • Grafik 8
  • Ses ve Müzik 7
  • Oynanabilirlik 8
  • Atmosfer 7
  • Optimizasyon 6
Exit mobile version