Harry Potter serisini uzun bir süredir takip ediyorum. Fantastik kitapları okumaya Ejderha Mızrağı ve Hobbit ile başlamış, Yapı Kredi Yayınları tarafından çevrilen Harry Potter ve Felsefe Taşı ile de bu dünyaya adım atmıştım. Çevrildiği gibi almak için gelene kadar her gün kitapçıya gitmek, sinemada ilk seansa yetişmek için Cuma sabahı okula gitmemek gibi eylemlerde bulunacak seviyede sevdiğim bir seridir. Şu anda ise kitapları ve hikayeyi seviyor olsam bile ne yazarına bir sevgim var ne de üzerimize atılan milyon tane Harry Potter ürününün hastası değilim.
Bu bilgileri giriş kısmında verme sebebim, oyunu nostaljik bir sevgiyle olduğu kadar, tarafsız bir açıyla da inceleyeceğimi belirtmek ve bu yüzden serinin hayatımda kapladığı alanı da tarif etmek olarak düşünülebilir. Ayrıca oyunu oynamaya başladığım gecenin sabahında yaşadığımız korkunç deprem ve hala devam eden etkileri yüzünden oyunun oluşturduğu “Sihirli Dünya yeeeyy” havasının bir gecede dağıldığını da söylememe gerek yok. Tüm milletimize en derinden gelen geçmiş olsun dileklerimizi sunuyorum.
Hogwarts’a Kadim Torpille Giren Öğrenci
Hogwarts Legacy’de okula yeni başlayan bir öğrenci olarak hikayeye giriş yapıyoruz. Hikayeye göre çeşitli sıradışı sebeplerden dolayı 5. sınıftan okula başlayan yetişkin sayılabilecek bir öğrenciyiz. Daha önce bu şerefe nail olan öğrenci sayısı oldukça az, bu yüzden bizimle özel olarak ilgileniyorlar. Küçük bir araç yolculuğu ve yoldaki kanatlı sürprizin ardından okulda bir eğitmen olan Prof. Fig ile birlikte yıkıntıyı keşfediyor, karakterimizin Kadim Büyü’yü (Ancient Magic) kullanmaya meyilli olduğunu ve çözmemiz gereken bir gizem olduğunu öğreniyoruz. Üstelik kitaplarda da bahsi geçen “Goblin İsyanı” olayı ile bu durumun da doğrudan bağlantısı var gibi gözüküyor.
Oyun Hogwarts’a başlamamız ve bir yandan derslere katılıp yeni büyüler öğrenirken diğer yandan bu gizemi çözmemiz için bizi yönlendiren bir hikayeye sahip. Ayrıntı verip oyundaki keyfinizi kaçırmak istemiyorum ama genel olarak hikaye kötü değil. Daha iyi olabilirdi, daha farklı yaklaşımlarda bulunabilir ve yapacağımız tercihlerin etkileri olmasını sağlayabilirlerdi ama bunu pek tercih etmemişler. Aslında daha iyi işlense çok ilgi çekici olabilecek bir sürü ufak detayı görünce üzüldüm.
Yan görevler oynanış olarak ilginç şeyler barındırıyor ama hikayeye katkıları yok denecek kadar az. Aktivite olarak bakarsak ilginç şeyler bulunduruyor ve oynanışı daha eğlenceli hale getirdikleri kesin ama “vay be” dedirtecek hikayeler de yok. Oyun taşlarını bulup götürdüğünüz öğrenciye taşı vermek ile vermemek arasında bir seçim yapabiliyorsunuz ama hiçbir etkisi olmuyor, vermeseniz bile taşlarla oynamaya devam ediyor.
Oyunda tam bir morality sistemi yok, kısa süre önce karanlık büyücülerin kafasına yıldırımlar indirip ateşte yakan, bir süre sonra yasak büyüleri bile kullanmaya başlayan karakterimiz öğrenci gibi takılmaya devam ediyor. Dünya yaşıyor gibi gözüküyor ama NPC karakterler hareketlerimize göre davranış değişikliği sergilemiyor. Atmosferi baltalıyor.
Abrakadabra Değil Avada Kedavra
Hogwarts Legacy’nin dövüş sisteminin ne kadar iyi olacağı konusunda çeşitli şüphelerim vardı. Elimizde ne kadar büyü olacak, bunları dövüşte nasıl kullanacağız, düşmanlar nasıl tepki verecek, yasak büyüleri nasıl kullanacağız gibi düşüncelerim vardı ve oyun hepsini başarılı bir şekilde cevapladı. Dövüşler gayet iyi ve eğlenceli.
R2 tuşuna basarak yaptığımız normal saldırının yanı sıra, çeşitli büyüleri de savaş anında kullanabiliyoruz. Normalde eşyaları itme çekme ve havalandırma için kullandığımız büyüler savaşta da aynı görevi görüyor. Üstelik bazı kalkanları sadece o renge sahip büyüyü kullandığımızda yok etmek mümkün olduğundan her ihtimali göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Dövüşlerde kullanabileceğimiz büyüler ve kombinasyonları gayet çok ve eğlenceli. Düşmanı havaya kaldırıp diğerlerinin üstüne çarpmak, silahsız bırakıp yakmak, kadim büyüleri kullanarak tavuğa çevirmek ve affedilmez büyüleri yapmak mümkün. Avada Kedavra öğreniyoruz oyunda! İşin saçma tarafı dövüşlerde bunu kullanabiliyoruz ve bir kişi de “bilader napıyorsun sen” demiyor. Ama işin güzel bu büyü en güçlü rakiplere bile tek atıyor, o yüzden elde ettikten sonra, bekleme süresini de hesaba katarak, herkese atmaya başlıyorsunuz.
Savaşta sadece büyülerimiz yok, iksirleri ve bitkileri de kullanıyoruz. Zaten Prof. Garlick ile tanışan herkes bitki uzmanı olmaya karar vermiştir, savaştaki etkileri de gayet güzel. Bitkiler düşmanı sersemletme, hasar verme gibi özelliklere sahip. İksirler ise görünmezlik, zırh ve hasar arttırımı gibi ekstra özellikler sağlıyor ki özellikle yüksek zorluk seviyelerinde hepsini kullanmanız gereken dövüşler var.
Dövüşten yana tek şikayetim bazı düşmanların çok fazla cana sahip olması olabilir. Mini bosslarda yaşadığım bir problem, dövüş boyunca kadim büyü yapacak gücü toplamaya ve o güçlü büyüyle rakibin canını azaltmaya çalışıyorsunuz, diğerleri rüzgar esintisi gibi hasar veriyor. Bullet sponge olayı neyse ki bütün düşmanlarda geçerli değil, yoksa çok söylenirdim. Bu tür dövüşler için de Avada Kedavra çok iyi oluyor.
Nimbus 2000 İle Salonu Süpürenler
Hogwarts Legacy bir sürü minik aktivite ile dolu kocaman bir açık dünya oyunu. Yeni büyüler öğreniyor ve bunları çevredeki yerleri keşfedip, bulmacaları çözmek için kullanıyoruz. Yapabileceğimiz bir sürü farklı etkinlik var. Merlin’in (evet o Merlin) hazırladığı bulmacaları çözebilir, hayvan kaçakçısı karanlık büyücüleri yakalayabilir, kendimiz hayvanları yakalayıp “koruma amacıyla” evcilleştirebilir, süpürge turnuvalarına katılabilir ve çeşitli büyülü aktivitelere dahil olabiliriz. Üstelik gezilip görülecek bir sürü yer, keşfedilecek köyler ve mağaralar da bizi bekliyor.
Bahsettiğim etkinlikleri Hogsmeade ve okulun çevresindeki büyük alanda gerçekleştiriyoruz ama Hogwarts’ın kendisinden de bahsetmezsem olmaz. Sadece okulun içinde bile yapılacak bir sürü şey, keşfedilecek gizemler ve sürprizler var. Hem okul içinde hem de dışında bulunan etkinlikleri ve mücadeleleri tamamlamak için oyuna ciddi anlamda uzun bir vakit ayırmak mümkün.
Bu kadar etkinlik var, kocaman bir açık dünya var, “Demek ki oyun çok özenilmiş ve atmosferi harika” diye düşünüyor olabilirsiniz, bu hem doğru hem de yanlış. Harry Potter serisinin hayranı için bu oyun tam bir hazine, gördüğünüz her şey size keyif verecek, tanıdık yüzler ve mekanlar mutlu edecektir. Gerçekten büyülü bir dünya, hele Hogwarts’ın içi muhteşem. Ama bunların bir kısmı “hayran filtresi” yüzünden.
“Hayran filtresi” diye anacağım şey kalktığında oyunun sıkıntılı taraflarını görüyorsunuz. Hogwarts muhteşem, gerçekten o konuda söyleyecek çok bir şey yok, her kısmı ayrıntılı, birbirinden farklı ve keşfetmesi çok keyifli. Okulun dışında kalan bölüm ise yeterince iyi değil. Birbirinin aynısı gözüken küçük yerleşkeler, az önce aynısını gördüğünüzü düşündüğünüz ama yeni geldiğiniz alanlar, sağa sola serpiştirilmiş birbirine benzer etkinlikler ile dolu bir dünya.
Açık dünya hikaye görevlerinin dışına çıktığınız anda kendini tekrar eden yapaylığını hissettiriyor, görevler “bana iki şişe iksir kap gel” ile “şu avcıları öld.. bayılt da neşemizi bulalım” arasında değişiyor. Açık dünyada gezerken bölgelerin birazcık değiştirilerek tekrar kullanılmış yerler olduğunu görüyorsunuz ve etrafı gezme fikri o kadar da eğlenceli gelmemeye başlıyor. Oyun bir anda büyü kullandığımız Assassin’s Creed yada Far Cry oyunu haline geliyor. Neyse ki süpürgemiz var!
İlk defa süpürgeye binip uçmaya başladığımda bütün açık dünya sorunlarım uçtu gitti resmen! Gökyüzünden her şey harika gözüküyor, efektler oldukça iyi, çevre daha hoş gözüküyor ve uçmak sıkıcı değil! Daha sonra uçan binekler de geliyor ve bu keyif artarak devam ediyor. Evet belli yerlerde görünmez duvarlar var, bunlar daha iyi bir şekilde entegre edilebilirdi ama onu bile kafaya takmıyorsunuz. Uçmak gerçekten keyifli ve faydalı. Açık dünyaya girmeden önce olabildiğince hızlı bir şekilde süpürgenizi elde etmeye bakın.
Son olarak yan görevler ve hazinelerden çıkan ödüllern çoğu karakteirmizin güç seviyesini biraz arttıran yeni kıyafetlerden oluşuyor. Görsel olarak çok çeşitli eşyalar var ve bunların görüntüsünü istediğimiz gibi değiştirme şansımız var ama o kadar fazla eşya çıkıyor ki oyunun envanter sistemine söylenmeye başlıyorsunuz. Ben elimdekileri satmak istiyorum ama yetişmiyor, envanter çok küçük, çıkan eşya sayısı çok fazla ve bunları tamamen yok etmek zorunda kalmak can sıkıcı. Envanteri büyütmek için yapmanız gereken mücadeleler çok eğlenceli değil ama yer istiyorsanız zorunlu. Üstelik o halde bile yetmiyor. Sanki Division ya da Destiny oynuyormuş gibi hissettim, sürekli eşya çıkıyor!
Hogwarts Legacy Performans
Oyunu PlayStation 5 konsolunda oynayıp bitirdim ve genel olarak performanstan oldukça memnunum. Görsel açıdan iyi, frame düşmeleri yaşamadım, açık dünyada herhangi bir takılma olmadı. Bu açıdan geçer not alıyor. Büyü efektleri ve özellikle Hogwarts içindeki mekanlar muhtemeşem gözüküyor. Oyunun müziklerini genel olarak beğendim, seslendirme ve ses efektleri de harika. Söyleyebileceğim tek sıkıntı, zaman zaman karakter modellerinin birbiri içinden geçmesi, özellikle kedi severken çok belli oluyor.
PlayStation 5’in kontrolcüsü DualSense oyunda harika çalışıyor. Büyü efektlerini kontrolcü üzerinden duymak zaten olmazsa olmaz bir durum. Uyarlanabilir Tetik desteği müthiş çalışıyor, sonrasında PC’de oynamayı denediğimde gerçekten bu özelliği aradım. Ne yazık ki oyunun PC sürümü DualSense’in özelliklerini desteklemiyor. Ufak ama tatlı özellikler.
Oyun neredeyse her açıdan çok iyi bir iş başarmış ama değinmeden geçemeyeceğim hatalar var. Öncelikle yapay zeka tam bir patates. Sadece düşmanların değil, NPC yapay zekaları da kafasına göre takılıyor. Etrafta dikilen ve ne yapacağını bilemeyen NPC karakterler görmek standart bir durum. Kötü olan bu karakterlerin görev sırasında kafayı yemesi. Daha oyunun ilk görevlerinden birinde, benimle birlikte merdivenden inen karakter bir anda arkasını döndü ve yüzüme bakarak geri geri inmeye başladı. Bunun bilinçli olduğunu düşündüm ama sonra fark ettiğim üzere karakter duvara çarptı ve yürümeye devam etti. Duvardan geçmedi, takıldı orda. Oyunu kapatıp baştan açmak zorunda kaldım. Kimi zaman duvarların içinden geçip gidiyorlar, bir anda yanınızda belirip kayboluyorlar falan. Tamam büyülü bir dünyadayız ama o büyüler şatoda çalışmıyor, hepimiz kitapları okuyup filmleri izledik.
Hogwarts Legacy inceleme Bizce Sonuç
Hogwarts Legacy gerçekten hayranların bayılacağı muhtemeşem bir oyun olmuş. Harry Potter seviyorsanız mutlaka almanız gereken bir oyun. Aksini iddia edenler yazara karşı öfke duyan kişilerdir ki bunlara da bir miktar hak veriyorum. Ama bu konulara girmeyi düşünmüyorum.
Harry Potter hayranı değilsiniz ama oyunu almak mı istiyorsunuz? Eğer büyülü şeyler ilginizi çekiyorsa, açık dünyada geçen ve aktiviteler ile dolu ama Ubisoft’un yapmadığı bir oyun istiyorsanız aradığınızı buldunuz. Büyülü dünyası içine çekiyor, yapılacak bir sürü şey var, hikaye kötü değil ve dövüşler gayet güzel. Harry Potter dünyasına aşırı ilgi duymayan biri bile bu oyunu beğenecektir. Hataları var, eksik kısımları, özellikle serinin hayranı değilseniz, göze batan saçmalıkları var. Envanter sistemi ve eşya düşme sıklığı da biraz live service oyunları andırıyor.
Hikaye çok daha iyi olabilecekken uğraşmamışlar. Bir öğrenci gibi değil de “gelmişken şuna da gireyim” dercesine derslere giriyorsunuz. Elimizde Bully, Persona serisi, Fire Emblem: Three Houses ve hatta Pokemon Scarlet gibi örnekler varken bu oyundaki öğrenci hissiyatını hiç sevmedim. Ayrıca biraz mantık dışı bir ev sistemi var. İhtiyaç odası böyle bir şey olmamalıydı bence. Ha bir de dükkanımız var ama 1 yıl boyunca sadece PlayStation kullanıcılarına açık, sonra herkesin olacak. Görevleri de çok güzel, söylemeden geçmeyeyim. İyi ki PlayStation’da oynamışım dedim.
Her şeye rağmen taş gibi oyun! Harry Potter hayranları için bu oyun sağlam bir 9 hatta 9.5 olabilir, ben tarafsız bir gözle, eksiklerini de hesaba katarak puanlama yaptığımda biraz daha kırmak zorundayım. Yine de aldığınıza pişman olmayacağınız bir oyun olmuş ve bu beni gerçekten mutlu etti. Başında uzun saatler geçirebileceğiniz sihirli bir dünya sizi bekliyor!