Film dünyasının en ikonik karakterlerinden birisi olan Indiana Jones, 80’lerden bu yana bir çok kişinin aklına kazınan, oldukça önemli bir karakter. Indy’nin nefes kesen maceralarını ve inatçı kişiliğini izlemek, kendisine heyecan verici bir serüvende ortak olmak bu filmleri oldukça sevdiriyor bana. Oyun dünyasındaki Indiana Jones’u LEGO serüvenleri dışında deneyimlemedim ancak Tomb Raider, Uncharted gibi oyun serileri benim için her zaman bu ruhu taşıyan oyunlar olmuştur. İkisini de oldukça sevdiğim bu serilerin ardından bir Indiana Jones oyunu duyurulması beni çok mutlu etti.
Duyuruların ardından heyecanlansam bile bu tarz bir oyunun neden Birinci Şahıs kamerasına sahip olduğuna pek anlam veremedim. Bunun ilginç bir seçim olduğunu düşünsem de, sonuçta bu işi yapan kişilerin de harika bir Wolfenstein serisine imza atan MachineGames olduğu gerçeği vardı ortada. Sorgulamaya oyun çıkana kadar ara vermeyi ve MachineGames’in neler hazırladığını kendim deneyimleyene kadar beklemeye karar verdim. Peki “sorgulama sürecin ne durumda?” diye sorarsanız, nasıl bir cevap alırsınız? Yazı boyunca detaylıca değineceğim tabii ki ama ben bu oyuna bayıldım. Son yıllardaki en çok oynadığım, en zevk aldığım oyunlardan birisi olmayı başardı Indiana Jones and the Great Circle.
Indy’e Aşk Mektubu
Indiana Jones and the Great Circle, yapımcılar tarafından karakterin ve filmlerin ruhunu taşıyan bir aşk mektubu okuyormuş hissi vermeyi başarıyor bana. Karaktere duyulan hayranlıklarını hayata geçirmek için yapılmış bir oyun adeta. Hikayemiz, 1935’te Kutsal Hazine Avcıları filminin açılış sahnesinin yeniden canlandırması ile başlıyor. Bu sahne, oyunun devamında bizler nelerin beklediğini gösterecek bir özet niteliğinde olmayı tek başına başarıyor. Bu sahne tabii ki oyunun hikayesini anlatan bir sahne değil, bariz bir şekilde geliştirici ekibin saygı ve sevgilerini sunuşu.
Ardından hikayemiz başlıyor, Kutsal Hazine Avcıları ve Son Macera arasında geçen devasa bir maceranın ilk adımı. Fırtınalı bir 1937 gecesinde, Dr. Indy’nin profesörlük yaptığı üniversitede duyduğumuz gürültülerin kaynağını bulmak üzere karakterimizin kontrolünü ele alıyoruz. Bu gürültünün peşinde üniversite içinde dolaşırken kendimizi Locus adındaki devasa birisinin karşısında buluyoruz. Kendisiyle verdiğimiz bir mücadelenin ardından da baygın düşüyoruz. Uyandığımızda bir kedi mumyası figürünün ortadan kaybolduğunu fark ediyoruz, çevreyi biraz daha araştırdığımızda ise Locus’un boynunda yer alan kolyeyi buluyoruz. Bu bizim için oldukça bir önemli ipucu çünkü bizi Vatikan’a, oyun boyunca gideceğimiz bölgelerden ilkine yönlendiriyor.
Maceram boyunca manzarası ve yaşayan dünyasıyla birlikte beni oldukça büyülemeyi başardı Indiana Jones. Bulmacalarla dolu Mısır Piramitleri, uçakla gezdiğimiz Şangay sokakları, büyüleyici manzarası ile karlar içindeki Himalayalar derken kendimi resmen kaybettim. Yalnızca eşsiz manzaraları ile değil; bulmacaları, yan görevleri ve bolca toplanabilir öğeleriyle de oldukça ön plana çıkmayı başardı benim için. Bazı bulmacalarda, bulmaca çözdüğümü bile fark etmeden ilerleyebildim ancak bazı bulmacalar var ki saçımı başımı yoldum neyi yanlış yapıyorum, neyi görmüyorum ben acaba diye. Bütün bu içeriklerin yanında bolca tuzak ve düşman da bizi bekliyor tabii ki.
Indy’nin Yoldaşları
Indiana Jones’un en yakın arkadaşları, yoldaşları dendiğinde akla ilk gelen tabii ki asla geride bırakmadığımız şapkamız ve kamçımız. Oyunda şapkamız, ikonik Indiana Jones görünüşümü tamamlamak dışında pek bir etkisi yok gibi gözüküyor. Aslında spesifik olarak evet, şapkamızın bir etkisi yok ancak oyunda çeşitli kıyafetlere erişim sağlayabiliyoruz. Bu kıyafetler bize belirli bölgelere giriş izni sağlarken, ekstra can bonusu gibi bazı özelliklere ve kıyafete özel bir silaha da erişmemizi sağlıyor. Her açık bölümde 3 adet kıyafete erişebiliyoruz. Bunlardan birisi kendi kaşif kıyafetimiz, bir diğeri bölüme uyum sağlamamız için özel bir kıyafet (Örneğin Vatikan’da bir rahip kıyafeti) ve son olarak da düşmanlarımızın da arasına kaynamamız için askeri üniformalar.
Asıl olayımızsa kamçı, yani Indy’nin en büyük yardımcılarından. Düşmanlarımızın elinden silah alabilmekten, çeşitli engelleri aşmaya kadar bir çok kullanım alanı bulunuyor. En az bu iki yoldaşımız kadar bilinen Revolver altı patlarımız da, klasik kıyafetimizi kullanırken bize eşlik ediyor. Indy’nin ruhunu yansıtmak için yapıldığını düşündüğüm bir mekanik sayesinde de, filmlerde de olduğu gibi silahımıza sık sık başvuramıyoruz.
Oynanış kısmında bize oldukça yardımcı olan ekipmanlarımıza ek olarak, oyunda gördüğüm çoğu eşyayla da etkileşime geçebiliyoruz. Ekipmanlar gerek can, gerek enerji gibi konularda yardımcı olan sebze meyvelerden, dövüş esnasında kullanabileceğimiz küreklere, çekiçlere kadar uzanıyor. Harita tasarımı ve simülasyon özellikleri açısından Dishonored, Hitman, Thief tarzı oyunlara oldukça benziyor. Bu oyunlardan birini bile seviyorsanız, keşif ve oynanış anlamında bu oyuna bayılacağınıza eminim.
Harita tasarımları, eğer oyunu yalnızca ana hikaye için oynarsanız oldukça doğrusal ve yüzeysel hissettirecek bir şekilde tasarlanmış. Kaybolmamıza veya oyunu gereksiz uzatmamıza büyük ölçüde engel olacak bir dizayn tercihi. Ancak işin keşif kısmı o kadar güzel yapılmış ki… Buraya gidebilir miyim acaba dediğiniz her yere, çeşitli yollarla ulaşmanızın yolları bulunuyor. Beklediğimden çok daha fazla harita etkileşimi bulunuyor ve bu da simülasyona biraz daha ağırlık vermiş oynanış ile oldukça başarılı bir şekilde harmanlanıyor. Girdiğiniz her köşeden bir ödül ile ayrılıyorsunuz. Kimi zaman keşfettiğiniz gizli bir yerden çıkan ödüller, kimi zaman da bir bulmacanın ödülü olabiliyor. Hiç beklemediğiniz bir karakterle etkileşime geçip, oldukça güzel yan hikayeleri oynarken bulabiliyorsunuz kendinizi. Bu ödüller bazen bize kalıcı olarak gelecek yeteneklerken, bazense bu özellikleri açmak için gereken birimler olabiliyor.
Oyunda toplanabilir bir çok içerik bulunuyor. Bunlar; antik eserler, yetenek kitapları, hikaye kitapları, fotoğrafı çekilebilen içerikler, canımızı ve enerjimizi arttırmak için kullandığımız şişeler gibi çeşitli yönlere ayrılıyorlar. Özellikle de filmlerin hayranıysanız bulduğunuz her hikaye kitabının, her parçanın bir anlamı olduğunu göreceksiniz. Ara sahnelerinden, toplanabilir öğelerine kadar filmlere göndermeler ile dolu bir oyun oynuyoruz. Çektiğimiz fotoğraflar, topladığımız öğeler bize puan veriyor ve bu puanlar ile aldığımız yetenek kitaplarını aktif hale getiriyoruz. Yani karakterimizi geliştirmek için de keşif yapmamız gerekmesi ve oyunun bizi zaten bolca teşvik ediyor oluşu, haritalarda uzun süreler geçirmenize sebep olacak.
Bu konuda ilk büyük harita olan Vatikan’da biraz sorun yaşadım. Yapabileceğim, toplayabileceğim onlarca içeriğin farkında olsam da bir türlü ilerleyememiştim. En son keşif maceramdan vazgeçip, ana hikayeye geri yönlenecek kadar canım sıkılmaya başlamıştı. Ana hikayeyi ilerlettikten sonra bir noktada bana Vatikan’a istediğim zaman geri dönebileceğimi ancak devam etmeden önce yapmak istediğim başka şeyler varsa şimdi tam zamanı dediği bir an oldu. Burada tekrar geri dönüp baktığımda o gidemediğim, yapamadığım her şeyin açıldığını gördüm. Yani evet, bazı kısımların hikaye gereği açılması oldukça mantıklı olmuş ama bu sonraki bölümlerde ana hikayeyi ilerletip, sonrasında keşfe yönelmemi sağlamıştı. Tavsiyem de bu şekilde yapmanız olacaktır keza haritaların bir çoğunda, yapabileceklerinizin büyük bir çoğunluğu ana hikayeyi ilerletmenizin ardından açılıyor.
Oldukça tartışılan bir diğer konu ise, Birinci Şahıs kamerasından oynadığımız bir Indiana Jones oyunu! Başlarda buna pek anlam verememiş olsam da, oyunu oynadıkça keşifler, dövüşler ve bulmacalar açısından ne kadar iyi bir seçim yapıldığını anlamış oldum. Zaman zaman hala üçüncü şahıs kamerasından karakterimizi görsek de, oyunun çok büyük bir kısmı birinci şahıs açısından oynanıyor. Bu kamera açısını simülasyon tarzına kayan oynanışla da birleştirerek neler yapabileceklerini gösteren Machine Games’e, hayranlıkla oynadığım Wolfenstein serileri ardından tekrar hayranlık duydum. Dövüş kısımlarında yumruklarımızı, kamçımızı ve etrafta bulduğumuz sopaları, demirleri kullanmamız büyük önem arz ediyor. Kavgalarda aldığımız tepkimeler de, animasyonlar da oldukça güzel olmuş.
Ancak oyunun dövüş kısımlarındaki önemli bir kısma değinmek gerek, oldukça büyük bir hayal kırıklığına uğradığımı söylemem gerekli. Bu oynanış mekaniklerinden ziyade, yapay zekayla alakalı tamamen. Oynanışa alışana kadar birden fazla düşmanla aynı anda dövüşmek bile zor geliyordu ancak alıştıktan sonra dövüş mekanikleri aslında oldukça tatlı geliyor. Bu alışma işim de çok uzun sürmedi üstelik. Vatikan bölümünün ilk anlarında yaklaşık 20 düşmana karşı hasar bile almadan dövüştüğüm bir kesit bulunuyor 😛 Ama dediğim gibi, bu dövüş mekaniklerinin iyi veya kötü olmasıyla alakalı değil tabii ki. Yapay zeka tam anlamıyla felaket durumda. Örneğin bazen bir düşmanın önünden koştura koştura geçtiğinizde varlığınızın hiç farkında değilken, bazen gizli gizli ilerleseniz ve hiç görünmeseniz bile düdük çalmaya başlayabiliyorlar. Kavga esnasında saçma kararlar verip, saldırmak yerine gard alarak öylece beklemeleri de cabası. Özellikle ikiden fazla düşmanla karşılaşıyorsanız, ne yapacaklarına karar veremeyip size çoğu zaman vurmuyorlar bile.
Büyüleyici Atmosfer
Bulmacalar, oynanış, haritalar derken görselliğe de ayrıca değinmemek olmaz sanırım. 1930’ların sonunda geçen oyun, döneminin havasını ve görselliğini oldukça başarılı bir şekilde yansıtıyor. Üstelik bu görselliği oldukça gerçekçi bir şekilde yansıtıyor bizlere. Grafikleri, kaplamaları oldukça hoşuma gitti. Grafiksel anlamda Photorealism kullanan oyunların bazıları beni oldukça rahatsız edebiliyor. Özellikle de hareketler, animasyonlar gözüme batıyor. Ancak Indiana Jones and the Great Circle oynarken bu rahatsızlığı asla yaşamadım. Oyun Xbox Series X’te Dinamik 4K, 60FPS şekilde muhteşem bir şekilde oynanabiliyor. Oynadığım süre boyunca hiç bir donmaya rastlamadım ancak sık sık kaplama bozulması gördüm. Oyun bir anda çamurdan bir oyun oynarcasına bozuluyor, uzun sürmeden de düzeliyor. Bunu sık yaşıyor olmak kötü bir durum olsa da, yamalarla düzeltilebilecek bir sorun.
Oyunun en sevdiğim özelliklerinden birisi ise; Xbox, PC Microsoft Store/Xbox Uygulaması veya Steam üstünden oynarken hem kayıt dosyalarının hem de başarım listesinin aktarılabilmesi oldu. Oyuna Steam’de de sahip olduğum için PC üstünde de deneyimleme şansım oldu. Grafiksel açıdan Xbox Series X ile pek farkı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. 2K çözünürlükte, en yüksek ayarlarda, RTX kapalıyken 4070 Super ile Frame Generation açık bir şekilde 144FPS altına çok nadiren düşüyor. Performans açısından sıkıntı yaşayan çok fazla kişi gördüm ancak ben sorunsuz bir şekilde oynayabildim. Oyuna performans için bir kaç güncellemede geldiği için, bu sorunların da düzeltildiğini düşünüyorum.
Indiana Jones and the Great Circle, ara sahne işini de oldukça başarılı bir şekilde yapıyor. Oyun içi grafiklerle benzer olan, hatta yanılmıyorsam aynı motor ile yapılan ve kesintisiz ara sahne/oynanış geçişleri sunan bu sahneler muhteşem olmuş. Hem oyunun büyüleyiciliğini bozmuyor, hem de hikayenin böylesine güzel oyunculuklar ve ses aktörleri ile devam etmesi ara sahnelerin içinde kısa kısa filmler izliyormuşçasına bir tat veriyor. Oyunun oldukça beğendiğim hikayesi ve hikaye anlatımı en çok da bu noktalarda parlıyor.
Film müziklerinin ve oyuna özel müziklerin kullanımları da öyle yerinde olmuş ki, bambaşka bir tat katıyor adeta. Gerilimi, aksiyonu hatta Indy’nin başını belaya sokan talihini bu müzikler eşliğinde adeta film izlercesine oynuyormuş gibi hissettim. Hele ki oyunun muhteşem final sahnesi, yaptığımız o son dövüşün bu müziklerle harmanlanması beni oldukça mest etti. Tabii bu müziklerin kullanımları asıl ara sahnelerde mest ediyor, ara sahnelerin de uzun olduğunu düşününce bunun tamamen kişisel bir deneyim olabileceğini düşünüyorum.
Oyun beni baştan sona tatmin etmeyi başardı. Yapay zeka sorunlarını göz ardı edebiliyorum, keza kalan bütün kısımlarından oldukça keyif aldım ve bu yapay zeka sorunları oynanışın yalnızca küçük bir kısmı. Troy Baker’a da burada bir şapka çıkartmak gerek, keza Harrison Ford sesini o kadar başarılı taklit etmiş ki, film sahneleriyle aynı olan ara sahneler dışında ayırmak oldukça zor. Hem oynanış, hem dizayn, hem de hikaye anlamında böylesine güzel ve bitirdiğimde “Vay be :’)” dediğim çok az oyun oynadım son yıllarda. Gelecek ek paketini şimdiden beklemeye başladım bile. Eğer her şeyi toplamayı seven biriyseniz, gizli bir sona da erişiminiz bulunuyor. Oyunun bu sonunu görmeyi başardım ve oynama sürem XBOX ve PC toplamında 100 saati biraz geçiyor. Oyunun dolu dolu içerik barındırması çok güzel olsa da, bu içeriklerin neredeyse tamamını keşfetmek yerine haritanızdan bakıp bulabildiğiniz için aynı sona ulaşmak için 40-50 saat harcamanız da mümkün. Bu da kişisel bir deneyim olsa da, en azından bakmadan da keşfetmenize izin verilmiş olması beni memnun etti.
İnceleme
Indiana Jones and The Great Circle
Özetle; Game Pass’te de bulunan Indiana Jones and the Great Circle, kesinlikle herkese önerdiğim bir oyun. Özellikle de halihazırda sevdiğiniz bir karakterse, kendinizi bambaşka bir macerada bulacağınıza, hatta yepyeni bir film izliyormuş gibi hissedeceğinize eminim.
ARTILAR
- Harika bir hikaye sunumu.
- Müzik kullanımları
- Oynanış mekanikleri kusursuz çalışıyor
- Film tadında ara sahneler. Kusursuz atmosfer
- Bölüm tasarımları ve çeşitliliği
EKSİLER
- Hem düşman, hem de dost yapay zekası rezalet bir durumda
- Kaplama bozulmaları
- Bazı bulmacalar aşırı kolayken, bazı bulmacalar da aşırı zor