Bugün, Xenoblade Chronicles serisi, JRPG türünün en önemli temsilcilerinden biri olarak anılıyor. Serinin üçüncü ana oyunu Xenoblade Chronicles 3 de bu konuda kardeşlerinden uzak bir yerde yer almıyor. Hatta bu konuda epey de bir yol aldığını söylemek mümkün.
Müjdeyi verelim, Xenoblade Chronicles 3’ü anlamak için, diğer oyunları oynamanız gerekmiyor. Benim gibi türün acemisi olan insanlar için bu gerçekten sevindirici. JRPG’ler yapı olarak uzun oyunlar olduğu için, bu tarz bir ön şartın ben dahil birçok kişinin gözünü korkutması çok olası. Ancak yine de eski oyunları oynamış olanları da akış boyunca ödüllendirecek birkaç nokta mevcut.
Ne kadar uzun olabilir ki diyorsanız, sadece ana hikâyesi 40-50 saatlik bir maceradan bahsediyoruz. Buna bazıları hiç de fena olmayan yan görevler ile hem bu süreyi uzatmak hem de hikâyeyi daha derinlemesine tecrübe etmek mümkün. Bu yan görevlerden bazıları karakter gelişiminde ve hikayesinde bile etkili olabiliyor. Kısaca Aionios topraklarında geçen oyunda yapacak şeyler çok.
Kimdir Bu Xenoblade?
Hikâye dedik, biraz giriş yapalım. Keves ve Agnus adlı iki ülke uzun yıllardır süregelen bir savaşın içindedir. Bazı savaşlar vardır, neden başladığı bile bilinmez. Adeta bu hale gelmiş bir savaştan bahsediyoruz. Hikâyenin bir yerinde karşı karşıya gelen rakiplerin “Siz başlattınız”, “Ya olur mu siz başlattınız önce” gibi çocukça bağırışları bile var birbirlerine. Çocukça olması da aslında oldukça doğal. Hikayedeki Noah, Lanz, Eunie karakterleri Keves; Mio, Taion ve Sena da Agnus’un tarafında olan üçer çocuk. Tabi yıl 2022 olmadığı için “Ver eline tableti oynasın” yerine işte kılıç tutan, birkaç deste kartla tehlike saçan, kendi özkütlesinden büyük baltaya sahip olan karakterler bunlar.
Karakterlerin doğduğundan itibaren öğretilen şey 10 yıllık bir ömürleri olduğu. Noah ve Mio ise off-seer olarak geçen bir mesleğe sahip. Off-seer’liğin tek görevi de savaşta ölen insanların arkasından flüt ile yas tutmaları ve onları huzura erdirmeleri. Yani hem maksimum 10 yıl yaşayacak çocuklar, hem de bunları huzura erdiren flüt çalan başka bir çocuk-asker grubu var.
Düşmanınız düşmanı dostunuzdur. Hikâyenin erken safhalarında düşmanınızın da sizin de bilmediğiniz bir üçüncü element devreye giriyor. Tam bu üçüncü element ile karşı karşıya gelecekken, Keves ve Agnus’lar kendi aralarındaki hesabı kapatmaya çalışıyorlar. Noah’ın bu kapışma esnasında kafası çalışıyor ve “biz böyle birbirimizi öldürürüz anlamı yok ki bunun” gibi düşüncelere kapılıyor. Dördüncü bir element konuya dahil olup ikisine de meydan okuyunca çocuklar birlikte çalışmaları gerektiğini anlıyorlar. Ancak kampa döndüklerinde kendi dostları tarafından düşman olarak görülüyorlar. Bir kez daha bir arada çalışmak zorunda olduğunu anlayan ekip, Swordmarch adında kılıç saplı bir şehre doğru yol alıyor.
Gelişim Gibi Gelişim
Serüven ilerledikçe karakterler ve aslında sizin yaptığınız seçimler karakterlerin kendi arklarını da oldukça iyi geliştiriyor. Örneğin Lanz ve Taion başta değişimi kabul etmeyen huysuz karakterler iken, bu gereksiz inadı sürdürmeyip gereken neyse yapmaya hazır hale geliyorlar. Çocuk da olsalar çok fazla şey yaşamış ve görmüş olmaları, oyun tarafından alt metinde bunun üzücü olmasıyla ele alınıyor. Birbirlerini affeden, yaptıklarından pişman olan, “gerek var mıydı bunca şeye” düşüncesinde olan ve savaşmaktan başka ufak tefek hobisini kendine kâr sayan karakterleri görüyor ve hissediyorsunuz. Bu oyun adına oldukça iyi bir başarı. Bütün gelişimleri ise tahmin etmeniz mümkün olmuyor. Ben Noah ile Mio teke tek savaşırken bile “tamam bunlar dost olacak bu ikisi de sevgili olacak” düşüncesine ikna oldum. Ancak tüm gelişimler bu kadar tahmin edilebilir değil. Bu da monotonluğu azaltıp tempoyu yüksek tutan bir durum.
Tempoyu artıran bir diğer etmen ise savaşlar. Xenoblade Chronicles 3’ün sistemi MMORPG türü gibi bir otomatik saldırı, yanında da kullanılacak yetenekler temelinde ilerliyor. Bazı özel yetenekler sizi hareket etmeye mecbur da kılsa, başta oldukça zorlandığımı itiraf etmem lazım. Bana kılıç verirseniz koşarım. Saldırı geliyorsa siper alırım. Bu iki alışkanlığımı kırmak biraz zaman alsa da sonrasında bir problem yaşamadım. Hikaye ilerledikçe Ouroboros adı verilen iki karakterin sinerjisiyle ortaya çıkan bir varlığa dönüşmeyi Chain Attack gibi biraz daha sıra tabanlı strateji gibi çalışan bir mekaniği öğreniyoruz. Karakterler Ouroboros modlarında çok daha güçlüler ve yapabilecekleri saldırı çok daha görkemli hale geliyor. Chain Attack ise ciddi avantaj olmasının yanı sıra nefes almanız için de ufak bir ara sağlaması bakımından oldukça yararlı. Burada da bir strateji belirleyip ona hizmet eden hareketleri diğer karakterler ile yapıyorsunuz.
Başlarda her ne kadar karakterlerin rolleri belirli gibi görünse de hikâye ilerledikçe böyle bir şart olmadığını görüyorsunuz. Karakterler sınıf değiştirebiliyor ve yetenekleri unutmuyor. Haliyle bir saldırı sınıfından öteki saldırı sınıfına geçiyor iseniz ortak yeteneklerdeki bilginiz aynı düzeyde kalabiliyor. İşin içine size ekstra bonuslar veren ekipmanlar da giriyor ve yapılabilecek sinerji kombinasyonları sayısı artıyor. İlerlemeniz boyunca başta 1 adet olan bu özelleştirme slotu sayısı artıyor. Bu özelleştirmeleri de düşmanlardan veya satıcılardan elde edebiliyorsunuz. Açıkçası oynayışım boyunca çok da peşinden koşmadım. Biraz daha işinizi kolaylaştırıyor diyebiliriz. Satıcılarla girdiğim en fazla diyalog elimdeki eşyaları satmak için oldu. Üstünde terazi simgesi olan eşyaların satılmasının bir zararı yok, diğerlerini ise tutmak isteyebilirsiniz.
Hayran Bırakan Dövüşler
Savaşlarda altı karakteri birden kontrol ediyor olmanız çeşitlilik açısından iyi olsa da takip açısından zor. Savaştaki pozisyonunuz da bazı durumlarda önemli hale gelirse zihninizi birkaç parçaya bölmeniz gerekebiliyor. Düşmanın birden fazla olduğu yerlerde ekranda birden fazla yeteneğin yer aldığı çılgın anlar oluşabiliyor. Yine de ekrandaki onca şeye rağmen Xenoblade Chronicles 3, OLED Switch’te hiçbir performans problemi yaşatmayıp takdirimi kazandı.
Bu savaşların yer aldığı harita ise kocaman bir açık dünya. Ancak görev noktasına veya göreve gidene kadar kaç kişiyi dövdüğünüzün, hangi eşyayı topladığınızın, eğer görev bu değilse çok bir önemi yok. Yer yer, hikâyeye de hizmet etmesi için, zorunlu girdiğiniz dövüşler var. Ancak çoğu zaman bir şeyi istemiyorsanız yapmıyorsunuz. Ben ara sahneye koşacağım derseniz bunun için bir takip sistemi de mevcut. Ancak haritalar çevre ve ekosistem olarak birbirinden farklı görünüyor. Sırf bu yüzden arada durup sağınıza solunuza bakmak isteyebilirsiniz. Karakterler bu ara bölümlerde de kendi aralarında da ufak çaplı diyaloğa giriyor. Arkadaki müziğin de etkisiyle haldur huldur koşturmak yerine, göreve yavaş yavaş yürüyüp tadını çıkardığım anlar oldu. Tabi bu grafiklerin harika göründüğü anlamına gelmiyor, konsol burada yaşını ve limitini belli ediyor.
Savaşan bir grup gördüğünüzde gidip onlara yardım edebiliyor ve ilişkinizi geliştirebiliyorsunuz. İlişkinizi geliştirmek yeni görevler açmanıza olanak sağlıyor. İlişki sistemi oyunun belirlediği düzeylerin dışına çıkmıyor. Ancak bir şeyleri bulmanın veya yardım etmenin karşılığını alıyor olmak güzel hissettiriyor. Bazı noktalarda isteseniz de bir tarafa yardım etmeniz mümkün olmuyor.
Bu Maceraya Adım Atılır Mı?
Güzel oynanıyor, tekniği iyi, hikayesi iyi, açık açık 2022’nin en iyi JRPG’sine bakıyor olabiliriz. Bir iki noktası da daha iyi olsa kusursuz noktasına ulaşabilirmiş. İlk gözüme batan diyalogların yazımı ve seçilen kelimelerin daha iyi olabileceği. Asya pazarına çıkan bir oyunun arada anlam kaybı yaşaması oldukça doğal. Ancak adeta bir piyes gibi, birinin konuşup, ötekinin başladığı bir yazım bana pek ideal gelmedi. İkinci olarak, bazı noktalarda ise oyunun içinde sadece metin okuduğunuz, seslendirme olmayan diyaloglar var, bunlar da yine atmosferi zedeleyen şeyler.
Bir noktada JRPG’lere başlamak istiyorsanız, veya Xenoblade Chronicles adını duyup merak edenlerdenseniz, yakın zamanda Aionios’a yolunuzu düşürmek isteyebilirsiniz.