Duyurulduğu dönemde, dört kişilik aksiyon olarak ilgimizi çeken Redfall, geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği çıkışı ile ses getirdi. Arkane tarafından geliştirilen oyunu biz de inceleme şansı elde ettik. Redfall şehrine hoş geldiniz, burada vampirler, fanatikler ve kötü oyun dizaynları ile mücadele ediyoruz.
Her Şeyin Başı Su
Redfall’ın başlangıcı da bu şekilde. Uyandığımız gemide neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Ancak bir bakıyoruz ki güneşimiz yok ve dalgalar bile sabitlenmiş. Redfall’ın hikayesi çok iyi sayılmaz. Görevler de maalesef bunu destekleyen cinsten değil. “Teşekkürler hayatımızı kurtardın” minnetinden, çok hızlı şekilde “bana bunu getirir misin” tarzı görevlere evriliyoruz. Hikayenin anlatımını baltalayan bir şey de slayt gösterisi gibi olan ara sahneler. Seçim olarak kötü ve Redfall’ın yansıtmaya çalıştığı epikliğin tam tersine hizmet ediyorlar. Yapım çizimi ve anlatım dili olarak çok ciddi olmaya çalışmıyor ancak bazı alanlarda korku öğeleri barındırıyor. Bütün bunlardan bağımsız olarak da ben hikayede bir koşturmaca sezdim. İlk ‘kurtardığımız’ yerlerden biri olan itfaiye istasyonunu, 3-5 resim ve biraz seslendirme sonucunda neredeyse tamamen işlevsel bir merkez üssü halinde görmek benim hikaye boyunca yaşamam gereken ilerlemeyi yok etti.
Oyunun başında dört karakterden birini seçiyoruz, ben tek başıma gizlilik üstüne oynamayı sevdiğim için Jacob’u seçtim. Kendisinin başta çok bir olayı yok tabi ki, seviye atladıkça özel yetenekleri açıyorsunuz. Biri özel toplamda üç adet yeteneğiniz var. Jacob’un ilk yeteneği Raven (Kuzgun). Vahşi hayvandan yetenek mi olur demeyin, oluyor. Raven ile düşmanları işaretleyebiliyor, hasar verebiliyor ve şaşırtabiliyoruz. Aynı zamanda bazı diyaloglara dahil de oluyor.
İkinci yeteneğimiz ise Cloak. Bildiğiniz görünmezlik olan bu yetenek zaten iyi olmayan yapay zekayı iyice kırıyor. Savaşın ortasında bir anda yok olunca düşmanlar aptal oluyor. Cloak ve Raven’in süresini de artırınca Jacob’un vur – pozisyon değiştir taktiğini tamamen uygulayabiliyor oluyorsunuz. Bunu aslında en iyi tamamlayan üçüncü ise, Ulti diyebileceğimiz, sadece süreyle değil aynı zamanda vampirlerden ve bazı düşmanlardan edindiğiniz Psychic Residue ile şarj olan Heartstopper. Kendisi ruhani bir keskin nişancı tüfeği. Tanımı kadar da absürd bir hasarı var. Başlarda çok fazla mermisi olmasa da, geliştirmeler ile kısa sürede çok fazla hasar çıkarabilen bir karaktere dönüşüyorsunuz. Jacob açık ara oyunun en iyi karakteri.
Kanımız Emiliyor
Oyunun başları biraz tekdüze, ancak ileride eğlencesi artıyor demek isterdim ama maalesef şehirde geçirdiğiniz her dakika bunun aksini bağırıyor. Somut örneklerle gidelim, grafikler kötü değil. Kendine has bir albenisi var. Ancak bazı yeşillik alanların görüntüsü bozuluyor. Ara sıra gölgelendirmelerin ışık kaynağı değişiyor. Bir yerleri keşfetmek güzel. Bu zaten Arkane’in en iyi yönlerinden biri. Bunu da performans sorunları baltalıyor. Sokağın karşısına geçince benim neden saniye başına aldığım kare düşüyor, ben bunu merak ediyorum.
Devam edelim, dünyanın içinde gezerken topladığımız şeyler, özellikle benim gibi toplayıcı türde oyuncular için eşsiz bir delilik kaynağı. Dürbün, yüzük, peluş hayvan gibi şeyler size Supplies adı verilen oyun içi para birimini anında sağlıyor. Vampirler şehrimizi basmışken neden ben koli bandı topluyorum, bu koli bantları neden bir anda para birimine dönüşüyor gibi oyun mekanikleri sorguladığınızda bir açıklaması yok. Benzer bir mantıkta çalışan State of Decay’de, bunları toplayıp üsse getirmeniz gerekiyordu. Muhtemelen bir külfet olmaması için bu yol seçilmiş, ancak zaten çok fazla toplasanız da yapılacak bir şey pek yok. Kullanım alanları daha da artsa daha iyi olabilirmiş. Toplayabildiğiniz başka bir şey de Grave Lock’lar. Genelde göz önünde olmayan bu toplanabilirler ile Redfall bu hale gelmeden önce neler olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz.
Silahlar ile ayrı bir paragrafı hak ediyor. Tasarımları güzel, çeşitlilik fena değil, ancak oyunun kısır aksiyonu sebebiyle yetersiz kalıyorlar. Vurulan düşman vurulmuş gibi hareket etmiyor. Beş farklı nadirlikte bulunsalar da bir noktadan sonra en çok hasar vereni seçip yola devam ediyorsunuz. Silahların çeşitleri arasında eklentileri değişenler de var. Ancak oyunda bunların avantaj sağladığı bir mekanik yok. Susturucular var örneğin ama oyunun ‘gizlilik’ namına bir şey barındırmıyor olması sebebiyle anlamsız. Yakın mesafede düşmanı arkasından yakaladığınızda, gizli öldürmenin karşılığı dirsek atmak oluyor. Tabanca, tüfek, pompalı tüfek, keskin nişancı tüfeği gibi sınıfların yanı sıra, Stake Launcher ve UV Beam adında anti-vampir iki türümüz daha bulunuyor. Türler kendi içinde çeşitlere sahip.
Güvende Değilim
Haritada hareket için keşfettiğiniz özel işaretlere hızlıca gidip gelebiliyorsunuz. Pat diye ışınlanma yerine karakterin haritayı açıp bir süre sonra ışınlanmanız gibi hoş ufak detayı da var. Görevleri bitirince de, görevi aldığınız kaynağa direkt olarak ışınlanma seçeneğiniz mevcut. Kardeş stüdyo oyunları Deathloop’ta görevi bitirdikten sonra geri dönmek bile bazen maharet isterdi, burada hop orada hop burada gezinerek görevleri ilerletebiliyorsunuz. Açık dünyada gezinmek zorunda olmamak bu seferlik doğru bir karar.
Haritayı ana görevler dışında yan görevler ve ele geçirdiğiniz güvenli evlerin görevleri için de kullanıyorsunuz. Görev dizaynları ise “şunu al”, “bunu aç kapat”, “bunu yok et” gibi basit ve tekdüze şeyler. Güvenli evler dedik açalım, oyunun haritasında birkaç yer safehouse olarak işaretlenmiş durumda ve bunların gücünü açıp kullanılabilir hale getirebiliyorsunuz. Güvenli evler bir soluklanma ve hızlı seyahat noktası olarak hizmet veriyor. Her güvenli evin görevleri bulunuyor. Fakat şu noktaya kadar tahmin edeceğiniz gibi bunlar da tekrar eden cinsten.
Oyunun haritasında hayatta kalmanın bir zorluğu yok. Çoğunlukla düşmanlar üstesinden gelebileceğiniz şekilde can havuzuna ve zekaya sahip. Kaos anında aksiyon müziği biraz artıp sizi moda sokuyor. Ancak Redfall’ın ‘çok mu iyiyim’ endişesi hemen devreye girip çatışmalarda yaşanabilecek ne kadar saçmalık varsa üstünüze atıyor. En son beş vampirle aynı anda savaşırken, zıpladığım bir piknik masasının üstünde (havada iken) sıkıştım ve hareketsiz kaldım, vampir de benim karnıma doğru kafa atıp durdu. En iyi saldırısını yapmadığına kanaat getiren diğer dört vampir bana saldırmaya başladı. Yakınımdaki vampire elimdeki pompalı tüfeğin tek mermisindeki tüm saçmaları isabet ettirebildiğim için ciddi hasar versem de, vampirler dümdüz mermiyle ölebilen şeyler değiller. Bu anlamsız savaşı elimdeki son sağlık kiti bitene kadar devam ettirdik ve nihayet öldüm.
Özel Ama Değil
Arkane’in özel ortamlar yaratma çabası burada da kendini biraz göstermiş. Sağda solda kilitli bir kapı, gizemli bir alan gibi şeyler gördüğünüzde genelde ödüllendirileceğinizi biliyorsunuz. Ancak bu ödüllendirme üstte açıkladığım Supplies ile veya zaten iki seviye sonra işe yaramayacak, hali hazırda yetersiz yapay zekaya rakamsal olarak daha çok hasar verme odaklı silahlar olunca sadece temponuzu biraz değiştirdiğiniz mini sekanslar oluyorlar. Bu özel durumlar için taşıdığınız maymuncuk ve elektronik tel kitleri oluyor. Bunlara özel bir animasyon falan yok, direkt olarak E tuşuna basılı tutarak bir şeyleri başarıyorsunuz.
Bir şeylerin acele geldiğini, tamamen yok sayıldığını düşünüyorum. Redfall’da karşılığı bulunmayan çok fazla ana şahit oldum. Bunlardan biri Vampire Nest adı verilen özel bölümler. Haritanızda açılan kapılardan geçtiğiniz bu bölümler, aslen vampir zindanları. İlk girdiğimde “hah oyun burada zorlaşıyor” gibi düşünsem de, yanılmam uzun sürmedi. Vampirler bir iki avantaj dışında açık dünyadaki ile aynı. Bir miktar daha güçlü (kesinlikle zeki değil) ve kalabalıklar. Son bölümde ise bu zindanın kalbi ile karşılaşıyorsunuz. Açıkçası kalbi yok edeceğimi anladığımda sağdan soldan gelecek düşmanlar bekledim. Bulduğum şey ise kalbi tutan bağları koparmak oldu. Kalbi koruyan vampirler, sadece Nest’e girdiğinizde otomatik belirlenen değiştiricilerden Heart Guardians aktif ise oluşuyorlar. Bu Nest’lerdeki kalbi yok ettiğinizde, çıkış için kısıtlı sürede son bölgeyi yağmalayabiliyorsunuz. Fakat bu yağmalama esnasında süreniz biterse, yok olan Nest’ten ‘kovuluyorsunuz’. Cezası ise bir miktar XP’yi kaybetmeniz oluyor. Keşke şu kadar gerilimli ortamda elde ettiğimiz şeyler gitseymiş.
Kan Bağı
Sürekli çevrimiçi olmamızı isteyen oyunların, bunu neden kullandığı benim daha çok ilgilendiğim bir konu. Redfall tek başına da oynanabilen bir oyun olmasına rağmen, bu konuda katı. Tabi ki arkadaşlarla oynamak ana hedef. Ancak bu daha büyük sorunlara da yol açabiliyor. Öncelikle çoklu oyunculu modda, sadece oyunu kuran kişinin hikayesi ilerliyor. Bu da kalan süreci diğer oyuncular için boş bir deneyim haline getiriyor. Karakter ilerlemesi, envanter gibi şeyler diğer oyuncularda sabit kalıyor. Gelgelelim, zaten ahım şahım olmayan hikayeyi bir daha oynamak çekici değil. Bunun dışında karakterlerin asenkron şekilde yaşadığı durumlar çok fazla. Kaçırılan anlar, sahneler sizi oyunun zaten çok sağlam olmayan hikayesine sokmadığı gibi ipin tamamen kopmasına sebep oluyor.
Üstte sorunlu dedim, Redfall’ın performansını detaylandırayım. Son çıkan 531.79 NVIDIA Sürücüsü ile bile, 3070Ti grafik kartı, 32GB bellek ve i7-12700H işlemciye sahip dizüstü bilgisayarımda sorunlar peşimi bırakmadı. 1440p çözünürlükte orta-üst ayarlarda 70-80FPS arası aldığım değerler, pek de stabil kalmadı. Özellikle DLSS’in Performans modunda bile takılmaların olması sorunun oyun motorunda olduğuna bir işaret. Her açık şehre girdiğimde dibi görmem gibi durumlar akışı ciddi şekilde etkiledi.
Redfall’ın eğlenceli birkaç parçasının, kötü kararlar ile yok olmasını izlemek acı verici. Prey’in, Dishonored’in altında imzası olan Arkane Austin, bunu nasıl toparlar bilmiyorum. Tarihte daha kötü yerlerden dönen oyunları görsek de, Redfall’ın bazı kararları, oyunun temelini oluşturuyor. Daha iyi olana kadar, Redfall şehrinin anahtarını bir yerlere gömmek en mantıklı karar gibi duruyor.