HYPERCHARGE: Unboxed, bundan dört sene önce, 2020 yılında bizlerle buluştuğunda ne yazık ki adını bile duymadığım bir oyundu. Digital Cybercherries ekibinin (6 kişilik, gerçekten oldukça ufak bir ekip) geliştirdiği Hypercharge, istediği başarıyı yakalayamamış gibi gözükse de arkasındaki ekibin çabalarıyla birlikte devamlı olarak güncellemeler, yeni bölümler, yeni figürler ve bolca yeni içerikle birlikte geliştirilmeye devam etti. Geçtiğimiz seneden bu yana Twitter ekibinin aktifleşmesiyle ve şimdi de Xbox One, Xbox Series S ve X’te çıkışıyla birlikte istediklerini elde etmeye başladılar gibi gözüküyor.
Oyunun görselleri ve oynanış fikrinin oldukça hoşuma gitmesi, Hypercharge’a gözlerimi çevirmeme sebep oldu. İncelememin bütün işlerimin bittiği ve dinlenme moduna geçtiğim bir zamana denk gelmesi, eve gelip koşarak konsolu açıp oyunu oynamak beni resmen çocukluğuma döndüren bir histi.
Oyuncakların canlanması, aralarında yaşanan savaş, savunmamız gereken Hypercore’lar, bulmamız gereken toplanabilirler, zıplamamız gereken aralıklar… Daha da fazla uzatmadan incelememize başlayalım. Zira oyunda yapılabilecek onlarca şey bulunuyor.
Hypercharge: Oyuncaklar evrenine küçük bir adım
HYPERCHARGE: Unboxed, eski oyuncakların uzun zaman önce icat ettiği, insanların çocukluk anılarını hatırlamasını sağlayan ve odalarında gizli olan Hypercore’ları; onları ele geçirmeye çalışan şeytani Max Damage aksiyon figüründen korumaya çalıştığımız bir hikayeyi ele alıyor.
Bir çocuğa ve abisine hediye edilen Max Ammo ve Max Damage figürleri arasında çıkan bir kıskançlık kavgasının, ufak boyutlardaki savaşlarının büyük bir parçası olarak kendi seçtiğimiz aksiyon figürünü kontrol ediyoruz. Oyunda onlarca aksiyon figürü bulunuyor. Tamamını açmak için bütün bölümleri başarılı bir şekilde geçmek, bütün yan görevleri tamamlamak, bütün toplanabilir içerikleri bulmak ve toplamak gerekiyor.
Bir alışveriş merkezinin oyuncak bölümünde başlayan maceramız, çocuk odasında, garajda ve bahçede ilerlemeye devam ediyor. Üstelik haritada gördüğünüz ve harita sınırı içerisinde olan her yere gidebiliyorsunuz. Gizli içerikleri arayışa çıktığınızda ise bambaşka bir evrene adım atmış gibi hissediyorsunuz.
Oynanış elementleri
Hypercore’ları korumak için kale savunma (Tower-Defense) oynanışını ve Shooter oynanışını birleştiren Hypercharge’da, üstümüze dalga dalga gelen düşmanlarla; kurduğumuz duvarlarla, tuzaklarla ve silahlarımızla mücadele ediyoruz. Defansları kurmak için harita içinde yer alan paraları toplamak, materyal paketlerini bulmak ve en önemlisi de Hypercore’ların kalkanlarının yenilenmesi için pilleri bulmak gerekli. Haritada aynı zamanda bulabileceğiniz ve materyal kullanarak da satın alabileceğiniz silahlar ve güçlendirmeler bulunuyor. Bu “büyük” haritalarda, 4 kişinin koordine bir şekilde çalışması ve Hypercore korumak ile materyal aramanın dengesinin oldukça güzel kurulmasını sağlamış.
Oyun 4 kişilik Splitscreen, Multiplayer olarak 4 kişi, Botlarla veya tamamen tek başınıza oynamanıza izin veriyor. Ben tek başıma her yere koşturamayacağımdan ve oyunun dengesinin 4 kişinin oynanışı üstüne kurulu olmasından dolayı botlarla oynamayı tercih ettim. Zaman zaman da kardeşimle birlikte 2 kişi Splitscreen olarak oynadık ve oynanışı kesinlikle arkadaşlarınızla oynadığınız zaman çok daha zevkli. Botların nerede, ne yaptıkları çoğu zaman belli olmuyor ancak işlerini yapıyorlar ve yapay zekaları ufak tefek bazı sıkıntılar dışında gayet iyi. İlk bölümler keşif koşuları yaptığım için bir kaç kez tekrar ettiğim sırada ufak tefek yerlere takılıp kaldıklarını gördüm ancak ilerleyen bölümlerde oldukça normal bir oyuncuya benzer hareket ediyorlardı.
Neyle karşılaşacağımı ve oyundaki hem binaların hem de kozmetiklerin nasıl açılacağını bilmediğimden oyuna orta zorlukta başlamıştım. Her bölümde yapılması gereken çeşitli Ana Görevler, daha çok puan kazanmak için yapılabilecek Yan Görevler ve daha çok kozmetik açmanızı sağlayan gizli toplanabilirler yer alıyor. Oynanış döngüsü genel olarak gelen düşmanları durdurmak, haritada dolaşıp materyal toplamak ve bu esnada görevleri yerine getirmek şeklinde ilerliyor. Bu açıdan Hypercharge klasik bir Tower Defense oyunu gibi işlese de, döngüyü çok güzel sağlıyorlar.
Toplanabilirler gerçekten toplanabiliyor!
Toplanabilir içerikler gerçekten çok fazla ve çoğu zaman gerçekten çok iyi gizlenmişler. Ancak hepsini bulduğum zaman gerçek bir tatmin hissine sahip oldum. Üstelik “hepsini buldum!” diyebileceğim aksiyon figürlerimi de gururla sergiledim. Her toplanabilir içerik, yapılan her görev bir kilit açıyor. Bunlar gerek binalar, gerek aksiyon figürleri olsun, oldukça çeşitliler ve yalnızca bunları başararak açılabilir olmaları tatmin hissini sonuna kadar yaşatıyor. Bölümü bitirdiğiniz zaman yaptığınız görevler bitirilmiş olarak duruyor, yani tekrar tekrar oynayarak her seferinde farklı bir görevi yapabilir, her seferinde farklı bir toplanabilir içeriği arayabilirsiniz. Toplanabilir içerikleri toplamak için özel bir Free Roam modu bulunuyor. Bu modda serbestçe haritayı dolaşıp, gizli öğeleri arayabiliyorsunuz.
Bu toplanabilir içerikler tabii ki opsiyonel ancak benim bir bu tarz oyunlarda bir takıntım bulunuyor. Toplayabileceğim her şeyi toplamam gerekiyor, yoksa içim asla rahat etmiyor. Üstelik bunu Free Roam’da yaparsam gerçekten başarmış gibi hissetmiyorum. Bütün görevleri, bütün toplanabilirleri tek bir oynayışta yapmam gerekiyor. Tam olarak bu sebepten LEGO Star Wars: The Skywalker Saga, Xbox üstünde en çok oynadığım oyun. Her şeyi bulana kadar inanılmaz zorlanmış ve inanılmaz vakit harcamıştım. Ancak Hypercharge’da bu durum benim için bambaşka oldu. Her şeyi aramak, her şeyi bulmak için harcadığım vakit benim için oldukça büyük bir tatmin hissine dönüşmüştü ve bundan zevk alıyordum. Dalga dalga gelen düşmanları temizlemek, düşman gelmeyen 1 dakikalık aralarda her şeyi bulmak için etrafta koşturmak çok zevkliydi.
Orta zorlukta bir süre oynadıktan sonra her şeyi açmak için daha zor seçenekte oynamam gerektiği için oynayabileceğim en yüksek zorlukta oynamaya başladım. Üstelik en zor seçenekte oyunu bitirince, Nightmare adı altında yeni bir zorluk açılıyordu. Bu kısım benim için biraz hayal kırıklığı oldu. Zira oyunu bitirip, Expert modundan Nightmare moduna geçip tekrar oynamaya başladığımda bile orta zorluk seviyesinden farkı varmış gibi hissetmedim. Tabii bunun açılabilir içeriklerin bir noktada oldukça güçlenmesi de sağlamış olabilir, ancak zorluk seçenekleri arasında bu içeriklerin dengesinin sağlanmasının gerektiğini düşünüyorum.
Zıpla, keşfet ve vur
Oyunda oldukça çeşitli düşman tipleri bulunuyor. Robot askerlerden, plastik askerlere, uçaklardan, tanklardan, UFO ve T-Rex’e kadar! Her düşman çeşidi kendi içinde renklere ayrılıyor. Bu renkler düşmanlara çeşitli bonuslar kazandırıyor. Örneğin, siyah renkli düşmanlar öldürüldüğünde patlayarak çevresine oldukça yüksek hasar veriyor.
Oyun dilerseniz birinci şahıs dilerseniz üçüncü şahıs kamerasından oynanabilmekte. İki bakış açısıyla da oyunun Shooter mekaniklerinin basit ama oldukça etkili ve bir ağırlığının olduğunu söyleyebilirim. Oyunu çoğunlukla First Person kamera açısından oynadım ancak haritada dolaşmak ve gizli içerikleri aramak için Third Person/First Person arasında oldukça sık geçişler yaptım.
Görsellik ve tasarım
Oyunun görselliği oldukça etkileyici ve akıcı oynanışla, mükemmel tasarlanmış haritalarla birleştiğinde ortaya çıkan iş taktir edilesi. Ancak oyunda ufak bir sorun bulunuyor. Xbox Series X konsolunda 4K 60 FPS çok rahat oynadığım Hypercharge, özellikle üçüncü dalgadan sonra çok ciddi FPS düşüşleri yaşıyor. Oyunun bir anda 10-20 FPS arasına çakılması, düzelmesi ve tekrar çakılması benim için çok ciddi bir sıkıntı yaşatmasa bile, böyle bir konsolda böyle bir sıkıntı yaşamak biraz üzücü.
Oyunun hem ses dizaynı, hem müzikleri hem de çevre sesleri oldukça başarılı. Hatta müzikleri konusunda ekipten bazı kişilerin oyunun kaç şarkısını listesine ekleyeceğini tahmin edebiliyorum. Ancak bu kadar güzel müzikler ve çevre seslerinin yanında konuşma seslerinin ve silah seslerinin oldukça alakasız kaldığını düşünüyorum. Evet bu sesler kötü değil, oldukça başarılı ama sanki oraya ait değilmiş de son anda “Çok güzel iş yaptık bunu ekleyelim abi!” denmiş gibi hissettiriyor.
Haritaların tasarımı ve derinliği oldukça etkileyici. Kazanmak için haritanın tasarımını etkili bir şekilde kullanmak, birden fazla Hypercore’u aktif bir şekilde koruyabileceğiniz pozisyon almak, gerektiğinde hızlıca yer değiştirebilmek çok önemli. Ben bir haritayı birkaç defa oynadığım ve o haritalardaki her yeri aradığım için gerçekten bitirmek için oynadığımda çoğu pozisyonu kendiliğimden buluyordum ancak haritayı yalnızca toplanabilirler için değil, avantaj yaratmak için de keşfetmeniz oldukça önemli.
Oyun modları
Oyunun ana kısmı olan kule savunma modu dışında, multiplayer veya splitscreen olarak oynayabileceğiniz PvP modu da bulunuyor. PvP modunda Ölüm Maçı, Bayrak Kapmaca (Bu durumda pil) gibi klasik oyun modları bulunuyor.
PvP oynanışa ilk başta sıcak bakmadım, oyunun PvE modunun oldukça başarılı olduğunu ve bu tarz haritalarda başka oyuncularla çatışmaya girmek istemediğimi düşündüm. Ancak birkaç oyun oynayıp lobilerde açtığım aksiyon figürlerini sergiledikten sonra, oldukça kaotik savaşlara tanıklık ettikten sonra fikrim değişti. Devamlı olarak farklı pozisyonlara koşmak, çok ilginç açılardan düşmanları yakalamak inanılmaz zevkli geldi.
Ancak oyuncu sayısının az olmasıyla veya sunucu sorunlarıyla çok mücadele ettim. PvP modunda bir oyun bulması için kimi zaman 10 dakika beklerken, kimi zaman da oyunun ortasında sunucu bağlantısı kopması sebebiyle oyundan atıldım.
Ayrıca oyunda “eğlence” oyun modları da yer alıyor. Arkadaşlarınızla dilerseniz tank savaşı yapabileceğiniz, dilerseniz de bir masa hokeyi üstünde topaçlar ile savaşabileceğiniz eğlenceli oyun modları da mevcut.
Son perde
Burada bahsettiğim oyundaki perdeler değil, zira onlar haritayı etkilememek genelde gözükmüyor. Oyunun dolu dolu içeriklerine rağmen biz incelemenin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
HYPERCHARGE: Unboxed’ın parladığı asıl alanın, arkadaşlarınızla birlikte oynadığınız taktirde dönüştüğü macera olduğunu düşünüyorum. Koltukta otururken yanımda arkadaşlarım, kardeşim varken uzun saatler boyunca oyuncak parçalamak oldukça zevkli oluyor. Tek başına oynandığı oyunun ruhu biraz eksik hissettiriyor. Tower-Defense veya Serious Sam tarzı FPS oyunlarını seviyorsanız kesinlikle tavsiye edebileceğim HYPERCHARGE: Unboxed’dan, bu tarzı sevmiyorsanız bile uzak durmanız için hiçbir sebep yok. Hepinizi PvP lobilerinde Goblin Şövalyesi Wraith’im ile bekliyorum!
(Ahmet Alp YILMAZ)