Bundan 15 yıl önce hayatımıza giren oyun serisinin son ürünü olan Borderlands 4’ü, Pandora’nın fahri valisi olarak inceledim. İncelemede, Borderlands serisini biraz dünden bugüne getireceğim, direkt olarak incelemeye geçmek isteyenler ikinci alt başlıktan başlayabilir.
Borderlands – 15 Yılın Kısa Özeti
İlk Borderlands’in, çıktığı zaman en büyük aldığı eleştirilerden biri grafik stiliydi. Çizgi romana benzer grafiklerini, oyun mekaniklerine ve yazımına o kadar uygun seçmişti ki, ben ilk görüşte kendisine bayılan tarafta yer almıştım. Borderlands’in ilk oyunu, Pandora gezegenini tanımanın keyfi, Vault Hunter’ların çeşitliliği ve elbette serinin alametifarikası denebilecek silahlar sayesinde Gearbox’un bile o dönem beklemediği bir başarı getirmişti. Oyunun ana hikayesi kadar ek içerik (DLC) hikayeleri de oldukça başarılıydı. Mad Moxxi’nin arenasındaki müzikler bugün hala bir aksiyon oyununda tepeye oynayabilir.
Serinin en iyi oyunu olarak Borderlands 2 gösterilir. Buna ben de katılıyorum. Ara oyun sayılabilecek The Pre-Sequel, ikinin gölgesinde kalsa da fena bir oyun değildi. Eğer üçüncü oyun daha iyi bir hikaye anlatımına, daha kaliteli bir ‘ana düşmana’ sahip olup, ‘efsanevi’ tanımının altını daha çok doldurabilseydi ikinci oyunu tahtından edebilirdi. Üçüncü oyundan sonra çıkan Tiny Tina’s Wonderlands ise, ikinci oyunun DLC’si olan Tiny Tina’s Assault on Dragon Keep’in ruhani devamı gibiydi. Masaüstü Rol Yapma yoluna biraz daha girilse de tüm bu saydığım oyunların hiçbiri ‘kötü’ olarak karşımıza çıkmadı.
Borderlands 4
Borderlands 4’ün duyurulmasıyla birlikte heyecanlandığımı kabul etmem lazım. Oyunun karakterleri bir bir tanıtılırken, en büyük şaşkınlığı oyunun fiyatında yaşamıştım. 70$ (2900₺) fiyat etiketine sahip yapımın en üst sürümünün fiyatı ise 130$. Borderlands 4’ün çıkış öncesi ve sonrası gelişmeleri de bize gösteriyor ki, fiyattan bağımsız şekilde, Gearbox’un oyunu yapma değil, son kullanıcıya hitap etme kısmında daha çok gelişme sağlaması gerekiyor. Oyunu pahalı bulanlara “gerçek hayranlar bir yolunu bulur”, optimizasyon sorunu olduğunu söyleyenlere “oyunumuz premium” diyerek pek bir yere varmak mümkün değil çünkü.
Beni serinin sıkı bir hayranı olarak en çok sevindiren şey ise, sorunların bu sefer çözülebilir şeyler olduğunu düşünmem. Serinin bir önceki ana oyunu Borderlands 3, ana hikâye anlatımı olarak oldukça kötü, oynanışı güzel, performansı güzel bir noktada çıkmıştı. Oyunun senaryosu, ara sahneleri bir yama iki güncellemeye çözülemeyeceği için de, orijinal Borderlands mizahından mahrum kalmıştık.
Borderlands 4’te ise Marcus’un sesini duyduğum ilk sahneden beri yüzümde ilk Borderlands’i oynarken oluşan sırıtma bol bol vardı. İlk oyundan beri Soldier sınıfını seçme geleneğimi burada da devam ettirdim ve Rafa’yı seçtim. Rafa, Astreoid kuşağında doğan bir “Belt Colonist” (The Expanse’e bolca selam buradan) olduğu için, kemik yoğunluğu ve kas yapısı diğerlerinden biraz farklı. Bu dezavantajlı duruma rağmen serinin fanlarının iyi bildiği Tediore’un askeri ekibine katılıp, LifeFrame adında vücudunu destekleyen bir Exo-Suit sahibi olmuş. Tıpkı az önce Rafa’yı anlattığım gibi, tüm karakterlerin arka plan hikayelerini yayınlanan Official Character Short’lar aracılığı ile öğrenebiliyorsunuz. Diğer karakterler, Siren’imiz Vex, Amon ve Harlowe’dan oluşuyor. Karakterlerin detaylarına ilerde biraz daha değineceğiz.
Borderlands 4, Borderlands 3’ten altı yıl sonra, Kairos gezegeninde geçiyor. Kairos, Lilith’in (ilk oyundaki Siren karakteri) Borderlands 3 sonrası yaşadığı olay sonrasında (oyun bundan Moonfall Incident olarak bahsediyor), Elpis gezegeni sayesinde açığa çıkan bir gezegen ve kendi içerisinde enteresan dinamiklere sahip. Diktatör Timekeeper tarafından yönetilen bu hapishane-gezegen, Timekeeper’ın Order adı verdiği ordusu tarafından baskı altında. Biz de en yeni Vault Hunter’lar olarak ufak tefek karşı girişimleri de bastıran Order ordusunun işine limon sıkmaya çalışıyoruz.
Timekeeper’ın gücünün arkasında, insanları kontrol edebileceği çipler ve Eridium’dan gelen güçleri bulunuyor. Kişileri istediği gibi kontrol edebilmesi, tepesini artıran biri olursa fişini çekebildiği ve kontrolü devraldığı kişiler haliyle kendisine isyan edemiyor. Ancak önceki oyunlardan tanıdığımız ECHO’nun bu oyundaki sürümü ECHO-4, bu etkiyi engelliyor ve bu sayede Order kontrolünden kurtuluyoruz.
Direnişi örgütlemek için serinin en sevilen karakteriyle tanışmamızın ardından, Crimson Resistance görevimiz ve ana senaryomuz başlıyor. En büyük değişiklik, Borderlands serisinin bölgelere ayrılan, her bölgenin arasında yükleme ekranları olan yapısından açık dünyaya geçmiş olması. Boss bölgeleri dışında oyun neredeyse hiç durmuyor. Çok aksiyon olunca baymaz mı diye endişe ettim ama aslında oyun size nefeslenecek alanları, bence biraz da fazla öngörülebilir şekilde, veriyor. Evet, bölüm tasarımları Borderlands’in en sürpriz tarafları değildi. Hatta bundan önceki tüm oyunlarda A noktasından B noktasına gittiğimiz küçük haritalar veya Hub gibi hizmet veren genişçe haritaların koridor haritalara dönmesi şekilde ilerliyordu. Açık dünyanın kapalı haritasında bile ‘tamam birazdan şu gelecek’ dediğim çoğu şey tuttu. Artık oyunun kimyasını bilmek mi dersiniz, orası size kalmış.
Oynanıştaki bir diğer fark da aldığımız FPS sayısı. Biraz mizahi de yaklaşıyorum tabi ama Unreal Engine 5’e geçişle de açıklanamayacak bir fark var. Optimizasyon kısmında yapımcı herhangi bir sorun görmüyor, hatta üstte bahsettiğim gibi bir premium yorumu da var. Yine de şimdiye kadar gelen tüm yamalarda stabilite ve performans üzerine muhakkak bir iki madde mevcuttu. Ciddi seviyede performansa sahip kartlarda bile olması gerekenden daha az performans aldığınızı hissediyorsunuz.
Intel i7-12500H, RTX 3070Ti, 32GB belleğe sahip sistemimde, orta ayarlarda (DLSS Performans) 2K’da 60FPS alamıyordum. Sırf test amaçlı i9 ve 4090’lı bir sistemde, 1080p ve en üst ayarlarda (DLSS Dengeli olacak şekilde ve FG açık) çözünürlükte ortalama 180-200FPS aldığımı da buraya ekleyeyim. Gearbox bu konuda detaylı bir performans rehberi yapmış olsa da, ‘ayarları düşürün’ gibi bir mantığa dayanıyor. Hatta oyunun konsol sürümlerinde uzun süreli oynayışlarda performans düşümüne sebep olacak bir açık da mevcut. Çözümü bir süre sonra oyunu kapatıp açmak. Ben de oyunu bir noktadan sonra 1080p – Orta ayarlarda ortalama 70-100FPS ile oynadım.
Kötü şeyleri sistemden attığımıza göre, iyiye gelelim. Evet, Borderlands 4’ün oynanışı harika. Çoğu şeyde çalışanı bozmayıp, ecnebinin gunplay dediği, bizde biraz da vuruş hissi diye tanımlanan şey gerçek bir ziyafet. Birilerini kafasından (veya kafası olması gereken yerden) vurduğunuzda aldığınız haz, sanırım tüm oyunlar arasında en iyisi. Silah çeşitliliği kısmında DAHL’ı gözüm arasa da Daedalus biraz o açığı kapattı. Jakobs ise her zamanki gibi saf güç konusunda rakipsiz. Atlas, COV ve Hyperion markaları ise artık sadece yan parça üretici olarak konumlanıyor. Jakobs saldırı tüfeğine Hyperion’un ‘ateş ettikçe isabetlilik artıran’ parçasının denk gelmesi gerçekten çok güçlü olabiliyor.
Silah çeşitliliği istatistik olarak epey yüksek olsa da özellikle tek bir üreticiye odaklanırsanız öyle aman aman bir çeşit olmadığını görebilirsiniz. Silah parçaları yapı olarak bir elin parmağı kadar farklı oluyor. Bu aslında kötü bir şey değil, hatta düşük seviyelerde çok sevdiğiniz bir silahı ilerleyen seviyelerde denk getirmek biraz daha kolay olmuş. Belli bir kalitenin üstündeki çoğu silahta ufak bir set bonusu durumu da var.
Silahlar tıpkı önceki oyunlar gibi birkaç farklı nadirlikte geliyorlar. Beyaz – Yeşil – Mavi – Mor – Sarı olarak belirlenen bu nadirliklere, henüz elde edemediğim Shiny Legendary dahil ve ileride eklenecek Açık Mavi nadirlik olan Pearlescent de şimdilik bilinen son nadirlik olacak. Hatta bu satırları okuduğunuz tarihe bağlı olarak Vault Card sistemi, yeni silah, kozmetikler ve hatta hava durumu eklenmiş olabilir.
Biz elde olandan devam edelim. Efsanevi silahlar (Sarı), kesinlikle farklı hissettiriyor ve nadirliğinin anlamını taşıyorlar. Her köşeden efsanevi çıkmamasını geçtim, bir noktada çok gerek de yok. Çünkü efsaneviler, özellikle son seviyede oynamıyorsanız kendi seviyelerinin bayağı bir üstüne de kafa tutabilen yapıdalar. Slippy adlı efsanevi bomba modunu kendi seviyesinin çok çok üstünde bile kullandım. Bahsettiğim Shiny Legendary’lerden ise düşürmek hiç nasip olmadı.
Silahın dışında az önce bahsettiğim bomba modu, artık sadece bombayı değil genel olarak “G” tuşu ile kullandığımız “Ordnance” adını almış. Burada bomba modlarından ağır silahlara yine bir çeşitlilik mevcut. Özellikle fırlatılabilir bıçaklar, şu sıralar tüm ‘meta’ oyuncuların favorisi diyebilirim. Bunun dışında Class Mods adı verilen sınıfa özel geliştirmeler ve ekstra yetenek puanı veren geliştirmeler, direkt olarak belirli bir silahı veya özelliği geliştirmeye odaklanan Enhancements, ilk oyundan beri yanımızda olan, koruyucu kalkanlarımızın özelliğini, çalışma şeklini ve istatistiklerini etkileyen Shields ve seriye yeni eklemelerden olan, “T” tuşu ile canımızı yenileyen Repkits karakterde silah dışında güncel tutmamız gereken özellikler. Ana hikaye bittiğinde ise Specialization adında, önceki oyunlarda Badass Ranks olarak bilinen geliştirmeler açılıyor, ancak bu sefer bu geliştirmeler hesap özelinde değil karakter özelinde ilerliyor.
Borderlands 4’te envanter kısmında yeni pek bir şey yok, eskiden mailden olan ödül sistemi, görev ödülleriyle birleştirilmiş ve “Rewards” adı altında yine herhangi bir anda erişime açık hale geliyor. Bu, o anda tamamladığınız görevin ödüllerini saklayıp sonradan açabilmenizi sağladığı için bence hoş olmuş. Yetenek kısmında da yine Borderlands serisinin üçüncü oyunla getirdiği, 3 yetenekten aktif kullanacağınızı seçebildiğiniz bir sistem var. Pasif yetenekler ve geliştirmeler de sinerjileri kurmada başrol oynuyor. SDU kısmında ise üçüncü oyundan tanıyacağınız geliştirmeler mevcut, mermi ve eşya kapasitenizi yan aktivitelerden elde ettiğiniz SDU’lar (Storage Deck Upgrade) ile geliştirebiliyorsunuz.
Özelleştirme kısmında, hem görevlerden hem de normal oynanışta da tamamladığınız Challenge’lardan edindiğiniz kozmetikleri, karakterin kafa-stil-renk paleti, aracın tip-renk paleti-sürüş tipi, ECHO-4’ün aksesuar-renk-paleti ve son olarak silahın kaplaması çerçevesinde özelleştirebiliyorsunuz. Araçların tipleri farklı olsa da kapasiteleri aynı, ancak yapabildiklerini değiştiren şey, silah üreticilerinin ürettiği araç modifiyeleri oluyor.
Haritada, ana görevin dışında yan görevler, güvenli bölgelerin görev panosundaki kontratlar ve irili ufaklı toplanabilir veya açılabilir bir dolu şey var. Haritanın büyüklüğü, bir yerden bir yere gitmeyi zorlaştırmasın diye yapılan biri normal biri çok iyi iki yenilik var. İlki ve normal olan, haritaya konan Safezone, Silo gibi hem eşyalarınızı satabileceğiniz, hem nefes alabileceğiniz yerler. Hatta Silo’lar sizi havaya fırlatıp bir yerlere ulaşmanızı da kolaylaştırabiliyor.
Bir diğeri ise çoğu yerde “X” tuşuyla pat diye çağırabildiğiniz aracınız. Eskiden araç çağırma bölgelerine mahkûm olan bizleri bir anda araçla buluşturmak güzel fikir ve uygulamada çalışıyor. Ancak bazı bölümlerin ulaşım rotası “yahu neden böyle yaptınız” denecek kadar garip ve bazen külfet gibi hissettiriyor. Bir platformu gördüğünüzde çıkışının 850m ötedeki patikadan olması gibi absürtlüklerden bahsediyorum. Neyse ki hareketlilik kısmında Double Jump, Dash, Grapple (bu özellik, görevlerde de kullanılıyor) ve Glide gibi özellikler bu külfeti biraz hafifletiyor.
Yan görevlerin çoğunda iyi bir hikaye, mizah veya eşya çıkıyor. Borderlands’in en sevdiğim, mizah pompalarken bir anda dramatik bir hikayeyle alt üst etmesi durumu burada da var. Açık dünyanın bir diğer nimeti olarak gelen World Boss konsepti ise biraz topallasa da iyi çalışıyor. Haritada gezerken belirli yerlerde oluşan beyaz kubbeler, süre sınırı olmayan, ancak alan sınırı olan World Boss’ları barındırıyor. Kısıtlı bir alanda bir o yana bir bu yana çatışma sonucu galip gelirseniz iyi eşya düşürebiliyorsunuz. Ben inanılmaz optimize etmediğim oynayışımda bile World Boss’ların hepsine girip, hatayla veya oyun mekaniğinden dışarı atılmadığım sürece galip geldim ve genel olarak tatmin ayrıldım.
Kalite iyileştirmelerinde çok takdir ettiğim birkaç konudan daha bahsetmeden geçemeyeceğim. Ben alabildiğine her şeyi toplayıp satan, eğer 1996 değil 1984 çocuğu falan olsaydım Doom’da düşmanları yumruklayıp mermileri biriktirecek bir mentaliteye sahibim. Dördüncü oyunda beyazları da toplayayıp satmayayım desem de benim gibileri düşünen ekip, oyuna yerde gördüğünüz silahı “Q” ile alırsanız çöp olarak alma seçeneği eklemiş, bu da herhangi bir otomatta bunları pat diye (yine Q) satabilmem anlamına geldiği için inanılmaz keyiflendim.
Bir diğer kalite geliştirmesi de, oyunda boss’ları tekrar tekrar oynamanın Moxxi’nin yeni servisi sayesinde daha kolay olması. Direkt olarak boss’un civarında bulunan simgeden boss fight’ı satın alıp end-game kısmında düşürmek istediğiniz o cici şeyi tekrar-tekrar-tekrar deneyebilmeniz amaçlanmış. Satın alıp dediğimde ya benim param yetmez gibi bir endişeniz asla olmasın, zira oyunda para dengesi çok hızlı bozuluyor. Eski oyunlarda da 99,999,999$ (Allah’ım sen nasip et) biriktirmiştim, ancak para o kadar hızlı anlamını yitiriyor ki Marcus dükkanların başında olsaydı (tabi bunun için Kairos’a gelip mahsur kalması lazım) muhtemelen köyün ağası gibi elimi öptürebilirdim. Bu gezegende otomat işlerine bakan satışçımız Zane bir önceki oyundaki karakterim olduğu için kendisine bu ayıbı yapamadım tabi.
Borderlands 4’ü bir ton anlatıp düşmanlara ve NPC’lere değinmeden olmaz. Düşmanlar küçük yaratıklardan kaslı abiler, havada uçan, havada hızlı uçan gibi geniş bir yelpazede bizi öldürmeye çalışıyor. Gearbox, bir düşmanı alıp her yere kopyalamak yerine bölgelere özel düşman tipleri üzerine çalışmış. Çöl bölümündeki köpek benzeri yaratıkların kalın kabukları ve armadillolara benzer bir hareket seti var mesela. Boss’lar çeşitli olsa da anlaması ve savaşması bana kolay geldi. Genel olarak hareketli kalmak çoğu probleminizi çözüyor. Oyun da sizi özellikle ana senaryoda gözünüze sokmadığı bir mekanikle baş başa bırakmıyor.
Borderlands 4’ün ufak tefek, yine çözülebileceğini düşündüğüm kötü yönleri ise, bu kadar kalite geliştirmesine rağmen UI biraz kâbus. Oyunun ilerleyen aşamalarında istatistik detayını görmek için birkaç menüye girmeniz gerekiyor ve açık dünya akıcılığı bu kısımlarda bir kenarda kalıyor. Eskiden silahlarda yazan dürbün yakınlaştırması yazması gibi şeyler bu oyunda yok. Aynı şekilde bir şeyleri topluca satmak var, ancak Lost Loot’tan gelen eşyaları topluca satamıyorsunuz. Hatta üçüncü oyunla gelen “şu nadirlik ve altındaki eşyaları otomatik sat” seçeneği burada mevcut değil.
Borderlands 4’ü zamanla daha iyi anacağımdan eminim, ancak şu haliyle benim gibi sıkı fanları dışında özellikle Borderlands’i bilmeyen birine anlatması gereken bir ton şey var. Spoiler olmasın diye çok bahsetmediğim hikayesi, oynanışın eğlencesi ve içerik kalitesi olarak şuan için elimizde çok sağlam bir temel olduğunu düşünüyorum.
İnceleme
Borderlands 4
Bazı sorunları olsa da, sağlam temele sahip Borderlands 4’ü zamanla daha iyi anacağımdan eminim,
ARTILAR
- Oynanış muazzam
- Tatmin hissi yerinde
- İçerik açısından zengin
- Ana ve yan hikayeler ilgi çekici
EKSİLER
- Performans sorunları
- Bazı oynanış tercihleri
- Bazı arayüz tercihleri