Bundan 19 yıl önce Amerika’ya ve ardından batının geri kalanına yayılan Sony PSP, Sony’nin el konsolu pazarındaki elini ortaya koymuş ve “Ben burada da varım!” demiş olan konsoldu. Yıllar boyu zevkle bize eşlik edecek, yalnızca oyun oynayarak değil, müzik dinleyerek, film-dizi izleyerek ya da resim albümü sayesinde çizgi roman ya da manga okuyarak da vaktimizi harcadığımı bu mükemmel el konsolu tam 19 yıldır bizlerle.
Adeta elimizde bir mini PlayStation 3 taşıdığımızı hissettiren arayüzü ve içeriği, kendine has muhteşem oyunları ve her yerde taşımaya uygun ergonomik yapısıyla PSP’den daha iyi olabilecek tek şey, kendisini onlarca adım öteye taşıyacak olan PS Vita olacaktı. Sony’nin tarihinde aldığı en kötü kararların hepsini tek bir konsola uygulaması sonucunda olamadı. Yine de Vita’yı da seviyorum ama bugün konumuz 19 yaşındaki PSP!
Uzun yıllar boyunca kullandığım, hala daha arada bir şarj edip yolculuklarda oyunlar oynadığım bu konsol hem kendine özel hem de PSP’ye port edilen kaliteli oyunlar ile akıllarda yer edinmişti. Bugünkü yazımın konusu ise PSP denince aklıma gelen, oynamaya doyamadığım ve hala daha saatlerimi gömebileceğim harika oyunlar. Tabi liste biraz kişisel olabilir ama burada adı geçen tüm oyunların kalitesi ortada, çoğunun daha sonra başka platformlara çıkan yenilenmiş sürümleri bulunuyor.
PSP’nin 19. yılı şerefine unutamadığım 19 PSP oyununu sayalım!
Parasite Eve The 3rd Birthday
Parasite Eve serisi Square Enix’in Playstation 1 döneminden kalan, RPG öğeleriyle bezenmiş muhteşem oyununun üçüncü kısmıydı ve başında saatler geçirdiğim bir oyundu. Ana karakterimiz Aya’nın yanı sıra, yeni eklenmiş olan Overdive özelliği sayesinde diğer NPC karakterleri de bir yere kadar kontrol edebiliyorduk. Bu sayede kötü yapay zekayı görmezden gelebiliyorduk.Oyunla ilgili en çok hatırladığım kısım ise aldığımız hasara göre kıyafetlerimizin hasar görmesiydi. Üstümüzdeki pantolonda yırtıklar oluşuyor ve karakterin bacağı açığa çıkıyor gibi bir durum vardı. Ben çok emindim dahası gelir diye ama bu seri unutuldu gitti..
Burnout Legends
Ben PSP’yi sonunda elime geçirdiğimde iki yıldır falan Playstation 2 kullanıyordum ve konsolda en sevdiğm yarış oyunu serisi Burnout olmuştu. Evet yıllarca NFS 3 oynamış ve çok sevmiştim ama bu oyun sadece yarış değil, kaosu da yanında getiriyordu. Burnout Legends, muhteşem OST albümü ve PS2’deki patlayıcı oyun modlarını da PSP’ye getirmesi ile konsoldaki vazgeçilmezlerimden biriydi. Otobüste şehirler arası yolculuk yaparken bu oyunda kaos yaratmak ne kadar gerçekçi bir deneyimdi anlatamam.
Final Fantasy 7 Crisis Core
Final Fantasy 7’nin batıda en sevilen oyun olduğu malum, doğal olarak bir sürü yan oyunu da çıktı. PS2’de Dirge of Cerberus ile idare ederken PSP için belki de ana oyundan daha fazla sevdiğim Crisis Core 2007 yılında yayınlandı. Muhteşem grafiklere sahipti, seslendirmesi harikaydı ve savaş sistemi dönemine göre çok iyiydi. Yıllar sonra D.M.W sistemi biraz yorucu gelmişti ama döneminde rahatsız olmadığımı hatırlıyorum. Hala daha oynanır. Zack Fair’in hikayesini tecrübe etmek için illa Reunion’ı almanıza gerek yok yani.
Final Fantasy Dissidia – 012 DuoDecim
Final Fantasy serisinin en iyi yan oyunu! Bu kadar açık söylüyorum. RPG öğeleri de barındıran bir aksiyon-dövüş oyunu Dissidia serisi. Kendine ait bir hikayesi var, Cosmos ile Chaos güçlerinin mücadelesinde tarafını seçip savaşıyorsun. Hikaye modu geniş, karakter kadrosu çok iyi, dövüşleri aşırı eğlenceli ve her karakter farklı şekillerde özelleştirilebildiğinden aynı karakterle kapışsanız bile aynı dövüşler olmuyordu. Bu oyunu Arcade ve sonrasında konsollara uyarladıkları Dissidia NT nasıl bu kadar kötü bir oyun oldu anlamıyorum. En az 300 saatim vardı iki oyunda toplamda ve şimdi otursam yine yüzlerce saat oynayabilirim gibi geliyor. Bu oyunda Kefka’yı tanıdıktan sonra FF6’yı merak etmeye başlayacaksınız!
Disgaea: Afternoon of Darkness
Disgaea sıra tabanlı taktik strateji – JRPG türündeki oyunun PS2’den PSP’ye port edilmiş sürümü. Şimdi elinizi atsanız bir tanesine denk geleceğiniz türden, dönemine göre ise bana oldukça yeni gelen bir oyundu. Yanlışlıkla uzattığı 2 yıllık uykusundan uyanan iblis Laharl, babası olan kralın öldüğünü öğreniyor, yardımcısı Etna, sadık yardımcılar olan Prinny’ler ve çok garip bir ekip ile (aralarıında bir melek de var) maceraya atılıyor. Oyunun en iyi ve saatlerimizi gömmemize sebep olan tarafı Item World adındaki kısımdı. Elinizde çok sevdiğiniz bir eşya varsa bu eşyayı geliştirmek için 100 rastgele oluşturulmuş bölümden oluşan Item World zindanlarına giriyor, düşmanları yenip eşyaları güçlendiriyordunuz. Özellikle hastanede geçirdiğim vakitler sağolsun, aşırı güçlü eşyalar yapmıştım.
God of War: Chain of Olypus – Ghost of Sparta
God of War PSP’de ve neredeyse PS2 kalitesinde görseller, benzer aksiyon ve yine Kratos var! Chain of Olympus çıktığında o kadar heyecanlıydık, o kadar gaza gelmiştik ki bu oyunun aslında biraz tekdüze ve “eh” seviyesinde olduğunu anlamamıştık. Ne zaman Ghost of Sparta geldi, o zaman “Lan biz ne oynamışız öbüründe höh” dedik. Yıllar sonra PS3 portları çıktı, onları oynarken aslında oyunların el konsolu için yapıldıklarını anlayabilir olduk ama neydi be o oyunlar. Ne büyük olaydı!
Final Fantasy Tactics: The War of the Lions
Ana akım olmayan Final Fantasy oyunları içerisinde bir sürü farklı tür var, dövüş, yarış, bulmaca ve bu oyunda olduğu gibi taktik strateji türünde bir sürü farklı şey görmek mümkün. CGI ara sahneleri, ilgi çekici konusu, takımınızı istediğiniz gibi kurabildiğiniz meslek sistemi ve multiplayer savaşları desteklemesi, bu oyun gerçekten farklı bir tecrübeydi. Bazıları için en iyi Final Fantasy oyunu hala budur.
GTA: Liberty City – Vice City Stories
Taşınabilir GTA diyorum! Daha ne diyeyim! PS2 sürümüne benzer grafikler, özel radyo kanalları, yepyeni hikayeler ve bildiğimiz mekanlar! Şu an telefonumuzda burun kıvırdığımız oyunlara bakıyorum, bir de bunlara bakıyorum. Gerçekten çok farklı bir dönemdeydik ve harika oyunlar geçiyordu elimize. Vice City Stories aynı zamanda PSP konsolunun en çok satan oyunu ünvanını da elinde bulunduruyor.
LocoRoco Serisi
Saçma sapan güzel oyunlar denince aklıma gelen ilk oyunlardan biri LocoRoco (diğeri Katamari Damacy) olur muhtemelen. Aşırı sevimli LocoRoco’lar uzaydan gelen kötü yaratıkların saldırısı altında ve biz bölümü kontrol ederek LocoRoco’ları kurtarmaya çalışıyoruz. Bölümü derken ciddiyim, oyunda karakterleri değil bölümleri sağa sola yatırarak ilerleyebiliyordunuz. LocoRoco sayısı arttıkça şarkılar dinamik bir şekilde değişiyor, düşman yaklaştıkça korkuyorlar falan. Saçma sapan güzel oyunlar cidden! PS4 sürümleri çıktı, aynı tadı tam vermiyor tvde oynarken ama yine de deneyin. PSP’de hala oynanırlar, tıpkı listenin geri kalanındaki oyunlar gibi!
Patapon Serisi
Ritim Strateji Oyunu kavramını Patapon’u görene kadar hiç duymamıştım, sonrasında da duydum diyebilir miyim emin değilim. 2 boyutlu arka planlar üzerinde hareket eden Patapon ordusunu müziğin ritmine göre komutlar vererek hareket ettiriyor, komutlar veriyor ve savaşlardan galip çıkmaya çalışıyorduk. “Eheheh komik eğlenceli oyun” diye başlıyor, birkaç bölüm sonra “Lan bariz strateji oyunu bu zormuş ama geçecem!” diye dikkat kesilip saatler gömüyordunuz. 3. oyun ile rock müziğe bile geçtik. Çok eğlenceli, beklenmedik derecede mücadele sunan çok eğlenceli ve orijinal bir oyun.
Metal Gear Solid: Peace Walker
Metal Gear Solid serisi PS2’nin en sevilen oyunlarından biri olmasına rağmen PSP’de garip görsel romanlar dışında pek bir şey yoktu. Portable Ops vardı ama ben bir türlü sevememiştim. Sonra bir anda Peace Walker 2010 yılında önümüze çıktı. PSP’ye özel hazırlanan Peace Walker hem aksiyona girdiğimiz görev bölümlerine hem de üssümüzü yönetip adeta bir belediye başkanı edasyıla ilgilendiğimiz Mother Base bölümüne sahipti. Hikayesi iyiydi, ara sahneler çok güzeldi, Big Boss’u daha yakından tanımamızı sağladı. Metal Gear Solid: Peace Walker, Famitsu dergisinden tam puan alan tek PSP oyunu olarak biliniyor.
Persona 3 Portable
Persona 3 çok sevdiğim JRPG oyunlarından biri, PS2’de az oynamadık! Persona 4 geldikten sonra üçüncü oyunun acımasız sistemleri biraz canımı sıksa da bir iki kere daha oynamıştım. Sonra Persona 3 Portable geldi ve “Aman Tanrım Dedim!” Oyun görsel anlamda gelişmiş, oynanış anlamında P4’ün güzel yanlarını da alarak güçlenmiş, yeni karakterler, yeni hikayeler hatta yepyeni bir oynanabilir ana karakter! Bu oyunun unutulmaz klasik olmasına engel olabilecek tek şey ara sahnelerin anime stili yerine manga tarzında olması olabilirdi, öyle de oldu. Yine de unutulmaz klasiklerden biri ama ikinci ana karakterin daha sonra yok sayılması ve o ara sahneler can sıkıcı işte.
Silent Hill Shattered Memories
Silent Hill serisinin 4. oyundan sonra bozmaya başladığı bilinen gerçek, hatta çoğu kişi 4’ü de sevmez ama o kısma girmeyeceğim. O sırada biri çıktı ve “ilk oyunu yeniden yapıyorlar bu defa içerik değişecek karakter kadın olacak” falan dedi. Yok canımmm dedik ama bir şüphe de düştü içimize. Ana karakter kadın değil erkek oldu (sonradan değişmiş) ama söylentiler doğru çıktı. Silent Hill Origins’i oynamış ve o sıralar çok kötü bulmamıştım ama Shattered Memories bambaşka bir tecrübeydi. Oyuncuya göre değişen düşman tipleri, kaçma mekaniğinin eğlenceli olması, benim bu oyunu kar fırtınası yüzünden elektriklerin kesik olduğu bir gece sabahlayıp bitirmem gibi şeylerin etkisi de büyük.
Prinny: Can I Really Be The Hero 1 – 2
Disgaea serisinden ve ilk oyununu ne kadar çok oynadığımdan bahsetmiştim. İşte bu oyundaki sevimli ama psikopat penguen iblisler için çıkan özel platform oyunundan da bahsetmem gerek. İlk oyun başlangıçta 1000 ekstra can (ünite) vererek beni şok etmişti. Yuh ne yapacağım bu kadar fazla canı, bitiririm rahatça diyordum. Bilmediğim şey oyunun zor olduğu ve 1000 can bitince oyunun da tamamen bittiğiydi. Bu oyunun ne kadar acımasız olduğunu yıllar sonra Switch’de tekrar oynayınca hatırladım. Başında çok uzun zamanlar geçirdim cidden. Türü sevip yeteneğine güvenenler için!
Tekken: Dark Resurrection
El konsoluna Tekken gibi bir dövüş oyunu ne kadar iyi uyarlanabilir? Muhteşem grafikler, karakter özelleştirmeler, Tekken 5’in içeriğinin neredeyse tamamı, ad-hoc ile wireless dövüş yapma imkanı hatta mini gameleri oynama şansı. Tekken 5’in PS3 sürümüne göre daha zayıf, grafik açısından daha kötü ve sesler konusunda biraz sıkıntılıydı ama 2006 yılında PSP’de olabilecek en iyi dövüş oyunlarından biri olabilir. Sonrasında Tekken 6’da da uzun vakitler geçirdim tabi.
Syphon Filter: Dark Mirror – Logan’s Shadow
Syphon Filter’ı PlayStation 1’de oynadığımı hatırlıyorum ve pek sevmediğimi de hatırlıyorum. Sonra PSP’de ilk oyun Dark Mirror’u denemiş ve hoşlanmıştım. Fena değildi. 1 yıl sonra ikinci oyun Logan’s Shadow geldiğinde ise aklım gitti. Dövüş mekanikleri gelişmiş, yeni silahlar eklenmiş ve oynanış keyifli hale gelmişi. Üstüne bir hikaye eklenmiş ki anlatmasam daha iyi. Kaliteli bir roman okuyormuş gibi hissetmiştim kendimi. Hepsi de el konsolunda gerçekleşiyordu!
SoulCalibur: Broken Destiny
SoulCalibur hep karakter özelleştirmeleri ve konuk karakterleri ile akılda kalan bir oyun oldu benim için. Özel hikaye modu, gelişmiş karakter oluşturma mekranı ve konuk dövüşçü olarak Kratos. Düşünmeden alıp oynadım. Bu arada oyun PS+’ın üst paketlerinde mevcut, PS5 üzerinden oynayabiliyorsunuz. Yaşını belli ediyor tabi kocaman ekranda oynayınca.
Jeanne d’Arc
Jeanne d’Arc Level-5 tarafından yayınlanan ve PSP exclusive olarak kalan bir taktik strateji oyunu. Beni sıra tabanlı taktik strateji türü oyunlara ısındıran oyun, fantastik öğelerle beslenmiş bir Joan of Arc hikayesi aslında. İngiltere ve Fransa arasında gerçekleşen 100 Yıl Savaşları döneminde geçen oyunda Jeanne ile birlikte ekibinizi topluyor, tarihi olarak gerçekçi bir Fransa haritası üzerinde geziniyorsunuz. Düşmanların farklı türlere karşı güçlü ve zayıf olduğu kısımlar var, sıra tabanlı ayrıntılı bir dövüş sistemi var, tarihi gerçeklerle süslenmiş doğaüstü bir hikayesi var. Bu oyun hakkında GameTrailers’dan bir alıntı yaparsak “Oynamamak kafirlik sayılmalı!” diyebileceğimiz kadar iyi bir oyun. Bunca yıldır niye sadece PSP’de kaldığını hep merak ettim, hala da ediyorum.
Bleach: Heat The Soul Serisi
Beni az çok tanıyan herkes Bleach serisine karşı anlamsız bir sevgim olduğunu bilir. Çok iyi olduğunu iddia etmiyorum ama dövüşler ve karakterler açısından ayrı bir sevgi duyuyorum bu seriye. PSP’ye özel dövüş oyunu serisi Heat the Soul’da tam benim gibi insanlar için yayınlanan 3D dövüş oyunu olarak saatlerimi gömdüğüm bir seri. 2005 yılında iki oyun birden yayınlayan seri ardından neredeyse her yıl bir oyun çıkarak, toplamda 7 oyun yayınlandı. 2010 yılında çıkan son oyun ile birlikte 4 kişiye kadar oynayabildiğimiz oyunda 84 oynanabilir karakter bulunuyordu.
PSP’nin Sonu Geldi Mi?
PSP konsolu 19 oyunla sınırlı değil tabi ki. 10 yıllık ömrü boyunca PSP’ye yayınlanan toplam oyun sayısı ise 1,370 olarak kaydedilmiş. Konsolun en çok satan oyunu ise Ekim 2015 tarihine kadar 7.6 milyon kopya satmayı başaran Grand Theft Auto: Liberty City Stories olmuş. Ben de bu konsolda yüzlerce oyun oynadım, hatta yakın zamanda Insomniac Games tarafından yenisi hazırlanan Wolverin’in ilk oyunlarından olan Wolverine Origins, normalde orta karar bir oyun olmasına rağmen PSP’de oynaması en eğlenceli oyunlardan biriydi mesela. Şimdi alsanız yine de parasının hakkını verecek bir konsoldur PSP.
PSP ilk defa Aralık 2004’te Japonya’da çıkmış, 24 Mart 2005’te batıya gelmiş ve 2014 yılına kadar dağıtımı devam etmişti.. 2016’da PSP Store’a erişimin kapatılmasının ardından resmi olarak ömrünü tamamlayan konsol, PSP uyumlu PS Vita ile oyunlarını sunmaya devam etti. PS Vita’nın durumu malum. PSP 2004 – 2014 yılları arasında PSP 2000 – PSP 3000 – PSP Go – PSP Street gibi farklı sürümlerin yanı sıra, oyunlara ve ülkelere özel renk setlerine de sahip.