Valve’ın dijital oyun platformu Steam, sektördeki klasik tüketim alışkanlıklarını radikal biçimde dönüştürdü. Oyun pazarlama analisti Chris Zukowski’nin kaleme aldığı kapsamlı analiz, Steam’in başarısını oyun oynamaya değil, oyun biriktirmeye dayalı bir ekonomik model üzerine inşa ettiğini ortaya koyuyor. Netflix gibi içerik platformları kullanıcıların zaman kıtlığıyla baş edemezken, Steam’in kullanıcıyı aktif tüketiciye değil, pasif koleksiyoncuya dönüştürmesi bu farkın temelini oluşturuyor.
Zukowski’nin verilerine göre, ortalama bir Steam kullanıcısının oyun kütüphanesindeki yapımların %50’si hiç çalıştırılmamış durumda. Özellikle bağımsız geliştiriciler için bu istatistik hayati önem taşıyor: Oyununuzun oynanmasından ziyade, satın alınması kazanç sağlıyor. Steam’in düzenlediği büyük indirim kampanyaları, oyuncuların “bir gün oynarım” düşüncesiyle kütüphanelerine oyun eklemesini sağlıyor. Bu davranış, oynanma oranları düşük olsa da satın alma oranlarını yüksek tutuyor.
Zukowski kendi deneyimini şöyle özetliyor: “Steam kütüphanemde 300’den fazla oyun var. Bunların üçte ikisini hiç açmadım. Ama almaktan da pişman değilim.” Bu bakış açısı, Steam’in temel kullanıcı profiline dair önemli ipuçları sunuyor: Oyuncular, oyunlara sahip olmakla tatmin oluyor. Bizler için yakın zamanda Türk Lirası’ndan MENA-USD para birimine geçen Steam’in ‘eski tadı olmasa da’, halen ciddi bir kesim bu yönde davranış gösterebiliyor.
Steam neden Netflix değil?
Netflix gibi platformlar, kullanıcıların zamanlarını içerik üzerinde geçirmelerini talep eder. Ancak bu talep, kullanıcıyı bir noktada “doygunluk” noktasına getirir. Steam ise tam tersine, kullanıcıdan zaman değil, sadece satın alma kararı ister. Oyun oynanmasa bile platform kazanır. Bu da Steam’i yalnızca bir oyun mağazası değil, aynı zamanda dijital bir koleksiyon alanına dönüştürür.
Steam’in etiketleme sistemi, algoritmik önerileri ve kullanıcı listeleri de bu davranışı teşvik edecek şekilde optimize edilmiş durumda. Oyuncuya “sen bu türde oyunları seviyorsun” mesajı verilir, ama asıl amaç o oyunun oynanması değil, kütüphaneye eklenmesidir. Zukowski bu sistemi “ilginin kendisi ürün haline geldi” şeklinde tanımlıyor.
Demo oynamayan oyuncu profili: Tüketmeyen tüketici
Steam Next Fest gibi etkinliklerde yüzlerce oyun demosu sunuluyor. Ancak Zukowski’ye göre, oyuncuların önemli bir kısmı bu demoları bile açmıyor. Demosu indirilen oyunların büyük kısmı hiçbir zaman çalıştırılmıyor. Bunun temel nedeni, satın alma motivasyonunun “denemek” değil, “sahip olmak” üzerine kurulu olması. Özellikle “bu oyunu kesin oynarım” içsel söylemi, satın alma için yeterli oluyor – gerçekleşip gerçekleşmemesi önemli değil.
Bu davranış biçimi, net tür tanımları olan oyunlar için daha etkili. “Açık dünya hayatta kalma” gibi tanımlar, kullanıcıların kararlarını kolaylaştırıyor. Ancak deneysel veya türü net olmayan oyunlar, bu “hoarder” davranış biçiminden daha az fayda sağlayabiliyor.
Steam’in komisyonu ve koleksiyonculuk ekonomisi
Valve’ın %30’luk gelir komisyonu yıllardır tartışma konusu olsa da Zukowski bu kesintiyi, platformun sunduğu davranışsal erişim gücüyle meşrulaştırıyor. Eğer Steam oyuncuları sadece gerçekten oynayacakları oyunları satın alsaydı, özellikle bağımsız geliştiricilerin yarısından fazlası gelir elde edemezdi. Yani bu “koleksiyon ekonomisi”, hem geliştirici hem de Valve için kritik bir sürdürülebilirlik modeli haline gelmiş durumda.
Endişelenmeli miyiz? Aslında hayır. Bu süreç öyle normal ki, Japonların bu huyun kitap olan versiyonu için “Tsundoku” diye bir kelimesi var. Tsundoku, kitap alıp bunları raflara dizmek ama okumamak anlamına geliyor. Steam bir şekilde bunun dijital versiyonunu başarmış görünüyor. Asıl büyük kargaşa, 20 yaşından biraz büyük sistemin, bize “Abonelik Sözleşmesi” ile sağladığı oyunların hiçbirinde pay sahibi olmadığımızı idrak etmek zorunda olunca gerçekleşecek. Steam’in kısa süredir aramızda olması, ‘ölen’ kütüphanelere ne olacağı gibi soruları beraberinde getiriyor. Dijital ortamda bir Steam yetkilisinin evinize gelip kitaplarınızı tek tek raftan toplaması gibi komik bir durum çok uzağımızda değil. Oyunların direkt sahibi olduğunuz GOG gibi sistemler ise henüz Steam kadar cezbedici veya söz sahibi değil.