Assassin’s Creed’in 12. oyunu Assassin’s Creed Valhalla’nın üçüncü ve son DLC’si Dawn of Ragnarök sonunda çıktı. İlk iki DLC Wrath of the Druids ve Siege of Paris’le fazla bir başarı elde edemeyen Ubisoft, Dawn of Ragnarök’le bu kez beklentileri aşmayı hedefliyor. Peki başarabildi mi?
Yeni DLC’mize erişim her zamanki gibi Raventhrope yerleşkemizden yapılıyor. Genlerimizdeki Isu DNA’sı her zamankinden daha fazla aktif olduğu için atamız olan Odin’in anılarına çok daha hızlı ve “sert” bir şekilde girebilir hâle geliyoruz. Basit bir meditasyonla tanrıların birbiriyle savaştığı Ragnarök dönemine dalıyoruz.
Bu DLC’deki yeni haritamız ise Dokuz Diyardan biri olan Svartalfheim, kara elflerin ve cücelerin diyarı. Ancak oyunumuzda doğrudan cüce diyarı olarak karşımıza çıkıyor.
Viking Kıyameti Kapıda
İşin içinde Vikingler ve mitolojileri varsa mutlaka bir yerinden Ragnarök patlak verecek demektir. “Tanrıların Kaderi” olarak bilinen bu kıyamet gününde tüm tanrılar, ki bizim oyunumuzda bu Isu halkı demek, birbiriyle savaşacak ve sonunda ateş devlerinin kralı Surtr, tüm dünyayı alevlere boğacak.
Bunları bilerek oyuna başlamıştım ki daha başlar başlamaz Surtr’ü karşımda görünce, bir de onunla dövüşmek zorunda kalınca başta endişelendim; acaba oyun bu kadar erken mi bitecekti? Ancak Surtr’ün de dediği gibi: “İkimizin de kaderinde bugün burada ölmek yok.”
Evlat İntikamı
Gizemleri planlarını çözmeye çalıştığımız Surtr, bu planlarını gerçekleştirmek için bize, yani Havi’ye (Odin’e) ihtiyaç duymaktadır. Bu uğurda da oğlu Baldr’u kaçırmıştır. Bir yandan Baldr’u bulmak, bir yandan da Surtr’ün ajandasını açığa çıkarmak, mümkünse engellememiz gerekmektedir. Tabii işgüzar cücelerle dolu bir diyarda bunu gerçekleştirmek çok zor olacaktır.
Babasının Kızı
Bu savaşta tabii ki yalnız değiliz. Baldr’la evlenip Dokuz Diyara barış getirmesi gerekirken babası Surtr’ün Baldr’ı kaçırmasıyla öfkelenen Eysa, bu savaşta Havi’nin yanında yer alır. Birlikte Surtr’ün gizli planlarını açığa çıkarmaya çalışırken bir yandan da sırt sırta verip ortak düşmanlarıyla yüzleşirler.
En Orijinal Yeni Mekanik: Hugr-Rip
Hayatını kurtardığımız cüceler tarafından bize hediye olarak verilen bu özel bileklik, farklı türde yaratıkları öldürdüğümüzde onların özünü emerek güçlerine sahip olmamızı sağlıyor.
Beş farklı gücümüz bulunuyor;
- Power of Muspelheim: Muspel devlerini öldürdüğümüzde kazandığımız bir güçle biz de bir ateş devine dönüşebiliyor, ateşin ve lavların içinde hiç hasar almadan yürüyebiliyor ve fark edilmeden Muspel devlerinin arasında dolaşabiliyoruz.
- Power of the Raven: Oyunda açık ara favorim olan bu güçle beyaz bir kuzguna dönüşebiliyoruz. Ulaşılması zor ya da imkânsız yerlere uçarak gidebiliyor, Svartalfheim’e musallat olan uçan Muspelheim kalelerine baskın verip özel zırh parçaları ve silahlar toplayabiliyoruz. Aynı zamanda ilerleyen zamanlarda düşmanlarınıza hava suikastı yapabiliyorsunuz.
- Power of Winter: Öldürdüğümüz Jotun devlerinden kazandığımız bu güçle silahlarımız buz hasarı veriyor ve özellikle Muspel devlerine karşı çok etkili oluyor.
- Power of Rebirth: Bu özelliğimiz açıkken öldürdüğümüz düşmanlar otomatik olarak canlanıp yanımızda savaşıyor ve silahlarımız alev alarak düşmanlarımızı yakma fırsatı sunuyor.
- Power of Jotunheim: Bir Jotun devi kılığına girerek aralarında dolaşabiliyor, özel noktalara ok atarak ışınlanabiliyoruz ve kaçınma hareketlerimiz ışınlanmaya dönüşüyor.
Zor Ama Kolay Bulunan Sığınaklar
Oyundaki en büyük amaçlarımızdan biri de Muspelheim devlerinin istilasından gizlenen cücelerin sığınaklarını bulmak. Normalde kara yoluyla, duvarlara çizilmiş ok işaretleriyle yerini bulmamız beklenen bu sığınaklar, kuzguna dönüşebilme gücümüz sayesinde çok kolay bulunabiliyor.
Bu sığınaklardaki demircilere gidip Hugr-Rip bilekliğimizi güçlendirebiliyor, silah ve zırhlarımızı da en üst seviye kaliteye ulaştırabiliyoruz.
Hugr-Rip geliştirmek için silika cevherlerini bulmamız gerekiyor. Genellikle baskın düzenleyebildiğimiz her bölgede bulunan bu silikalar aynı zamanda görevler yoluyla da elde edilebiliyor.
Muspelheim Gökyüzü Hisarları
Bu dünyaya adım atar atmaz en çok dikkatinizi çeken şey tabii ki gökyüzünde uçan dev yanardağ kütleleri oluyor. Muspelheim’ın uçan istila hisarları bizlere Muspelheim Közleri’ni tedarik ediyor. Oyunda temini en zor olan ve sadece dokuz tane uçan hisarda bulunan bu közler, Hugh-Rip’in en zorlu geliştirmelerini yapabilmek için gerekiyor.
Uçan hisarlardaki düşmanlar, yerdeki muadillerine göre daha güçlü ve yapay zekâları daha gelişkin. Ancak önceki ana oyunu bitirip, önceki iki DLC’ye de biraz vakit ayırdıysanız hiç zorluk yaşamadan bu mücadeleleri tamamlıyorsunuz.
Valkyrie Kara
Odin’e bizzat hizmet eden ama bir süredir ortalarda olmayan cesur savaşçı Valkyrie Kara’yı, Svartalfheim’de ücra bir dağın zirvesinde buluyoruz. Kendisiyle konuşarak geçmiş savaşlarımızı belirli şartlar altında tamamlayarak Token of Kara kazanıyoruz. Bu taşları da Kara’ya götürerek özel bir zırh seti, efsanevi bir yay ve kalkan satın alabiliyoruz.
Bu kısım bu DLC içinde özellikle çok keyifli vakit geçirmenizi sağlıyor. Bazı yeteneklerinizi sadece bir kez kullanmanıza izin veren, bazen tamamen yasaklayan şartlar altında geçmiş yiğitliklerinizi tekrar arenada canlandırıyorsunuz.
Yeni Silah Türü, Yeni Zırh Setleri ve Yeni Silahlar
Her yeni DLC’de olduğu gibi burada da yeni bir silah türümüz var, Atgeir ya da Türkçesiyle Teber. Mızraklara göre daha uzun bir erişime sahip olan bir silahlar aynı oranda hasar vermelerine rağmen daha hantal kalıyor. Ancak görsel olarak oldukça göz doyurduklarını söyleyebilirim.
Tabii bunların dışında mevcut silah türlerine yeni eklentiler, buz devi, ateş devi ve Odin temalı yeni zırh setleri de mevcut. Her AC oyununda olduğu gibi bu yeni zırh ve silahları yağma yaparak bulabileceğiniz gibi bazılarını bulmaca çözerek bulmanız gerekiyor.
Sonuç olarak Assassin’s Creed’in orjinal hikayesiyle pek bağı olmasa da, Dawn of Ragnarök, hiç de fena olmayan bir oynanış sunuyor.